11 Mayıs 2018 Cuma

Füruğ Ferruhzad / Kenan Işık' ın Sesi...



O Günler - Füruğ Ferruhzad Seslendiren: Kenan Işık Türkçesi: Fahri ÖZDEMİR ---------- O GÜNLER O günler geçip gitti O güzel, o sağlıklı; yaşam dolu mutlu günler O berrak pırıl pırıl gökyüzü O kiraz yüklü dallar Sarmaşıkların yeşil sığınağında birbirine yaslanmış evler O haylaz uçurtma damları Ve akasya kokusundan başı dönmüş o sokaklar geçip gitti... Ah geçip gitti o günler Geçip gitti kirpiklerimin arasından Şarkılarımın hava kabarcıkları gibi uçuştuğu Gözlerimin üzerine kaydığı her şeyi taze su gibi içtiği o günler Geçip gitti... Kabına sığmayan neşeli bir tavşan vardı sanki Gözbebeklerimin ortasında. Yaşlı güneşle birlikte her sabah kalkıp giderdi Merakın ve arayışın o bilinmeyen kırlarına Ve geceleyin Karanlığına ormanların. O günler geçip gitti O karlı, o suskun günler... Yalnız benim olan o temiz kar Usulca yağardı ahşap merdivenlere Gevşek çamaşır ipine Ve bahçedeki ihtiyar çamın saçlarına Usulca ve yumuşacık bir yün gibi yağardı. Ve ben pencere camlarına dalıp gider Yarını düşünürdüm. Ah!.. Yarın... O kaygan ve beyaz uzam yarın; Büyükannenin giydiği çarşafın hışırtısında başlardı. Kapı aralığında beliren ve ansızın Işığın soğuk gerçeğiyle yüzleşen karmaşık gölgesinde Ve pencerelerin renkli camlarında uçuşan güvercinlerin O başı boş desenlerinde... Sıcak odanın rehavetiyle uyuklayan annemin bakışlarından uzak Çabucak ve hiç sakınmadan Öğretmenin o anlamsız iptal çizgilerini silerdim Eski okul defterlerindeki ödevlerin. Ve kar dindiğinde Çıkar hüzünle dolaşırdım bahçeyi; Ve ölü serçeleri gömerdim Kurumuş yasemin saksılarının dibine. Ah... Geçip gitti o günler O şaşkın, o cazibeli O uyku ve uyanıklık günleri... Her gölgenin bir gizemi vardı. Ve bir hazine saklardı bütün kapalı kutular Her bir köşesi sandık odasının Başka bir dünyaydı sanki o öğlen sessizliğinde. Ve karanlıkta korkusuz olan Bir kahramandı benim gözümde... O günler geçip gitti O bayram günleri O güneş ve çiçek özlemi... Ve kışın son sabahında Kente gelen ziyaretçilerin Utangaç ve suskun kalabalığında titreşen O hoş kokusu dağ nergislerinin; Ve yeşil lekelerin uzun caddesindeki seyyar satıcı sesleri. Avare kokular içinde yüzerdi kapalı çarşı; Keskin kahve ve balık kokusu. Çarşı, ayaklar altında ezildikçe yayılır, genişler Ve kuşatırdı yolun bütün anlarını; Ve çarşı uyuklardı oyuncak bebeklerin camdan gözleri dibinde. Çarşı anneydi... Hediye paketleri ve dolu torbalarla Renkli, akıcı derinliklere doğru hızla giden Ve geri dönen... Anne... Yağan yağmurdu çarşı Durmadan yağan, yağan, yağan... Geçip gitti o günler Bedenin sırlarını keşfetme günleri Ve güzelliğini vücudun mavi damarlarının... Geçip gitti o mahcup tanışma anları... Duvarın ardındaki bir el Çağırırdı tek bir çiçekle öteki eli; Bu heyecanlı, ürkek elin üzerindeki Karmakarışık mürekkep lekeleri Aşkını anlatırdı; Mahcup bir selamla... Kendini anlatırdı. Sokağın tozu toprağına yazılmış aşkımızı okurduk O sıcak günün ortasında... Ve havada uçuşan pisilerin yalın diliyle tanışık kalplerimizi O masum, sevecen parklara götürür Ağaçlara borç verirdik. Ve top Gidip dönerken ellerimizde... Gidip dönerdi öpücükler Gidip dönerdi. Aşktı... Avlunun alacakaranlığındaki o karmaşık duygu Ansızın bizi kuşatan Ve kalp atışlarının, Nefeslerin ve gizli gülümsemelerin yakıcı harmanına çekiveren. Geçip gitti o günler ah... Geçip gitti güneşte kavrulan bitkiler gibi; Akasya kokusuyla sarhoş olan o sokaklar Kaybolup gittiler. Dönüşü olmayan yolların o parıltılı kalabalığında, Ve yanaklarını sardunya çiçeği yapraklarıyla süsleyen o kız Yalnız bir kadın şimdi; Yalnız bir kadın. Yalnız... Yalnız...

Hiç yorum yok: