Nerede son bulacağı belli olmayan hayatımızın, en nâdide anları başladı.
Bir Ramazan vaktine daha ulaştırıldık hamdolsun...
Aklıma hep, şimdi çok uzaklarda olan annem geliyor.
Bir sahur hazırlığında uyku ve uyanıklık arası kaşık, tabak, bardak sesleri.
Babama “ bir de sen çağır ben kaldıramadım” diyen naif bir ses.
Uykulu uykulu kalkıp sofraya şöyle bir göz attığımda Nasıl oluyorsa her seferinde tamda istediğim, aklımdan geçen şeyler hazırlanıvermiş..
Hele ki o sahurda anacığımın elleriyle kestiği kavrulmuş tereyağlı erişte pilavı varsa…
Şimdi bambaşka hayatlar, çocukluğuma özlem, koskocaman ailem ablalarım ağabeyim…
Hepsi öyle uzaklardaki …
Ahh cânlar.. !
İnsan , fazlasıyla duygusal, fazlasıyla yüzeysel ve alelacele yaşanmayacak bir hayatın var olduğunun farkında mı ?
Farkında mıyız yaşamın, geleceğin,her anın kudsiyyetinin…?
Hele ki tam da şimdinin asla geri gelmeyeceğinin?
Biraz durgunum bu günlerde, ve hayli hissiz..
Elimden istemsizce kayıveren her saniyenin rehâveti çöktü üzerime…
Bir garip hale dûçâr oluyorum yine.
İncitmemek istiyorum , hiçbir zerreyi. Üzülmesin istiyorum hiçbir kimse benim yüzümden, yaptığım tüm hatalarımdan dönmek istiyorum…
Ve en çokta incinmemek istiyorum.
Hem bilir misiniz Tasavvuf tahsilinin,
“ İlk dersi incitmemek, son dersi incinmemek “ imiş…
Nasıl baş etmeli nasıl incinmemeli, nasıl nimete de imtihana da aynı gözle bakabilmeli ?
İncitmek ve incinmek; hangisi bir insan için daha ağır bir noksanlık?
Son ders olduğuna göre incinmemek öyle değil mi ..
İlk bakışta incinmenin bir kusur olduğunu bile idrak edemeyebiliyoruz. İncinmek bir hak imiş, hattâ insanlığın, hassâsiyetin bir icabı imiş gibi geliyor değil mi? Fakat tasavvufun son dersi incinmemek...
Yani öyle ya incinmek bir kusur. Hattâ incitmekten daha ağır bir kusur...
"Âşık der inci tenden
İncinme incitenden
Kemalde noksan imiş
İncinen incitenden... "
Yıllardır ezberimde olan Alvarlı Efe’nin bu dörtlükdeki sözler ile ne demek istediğini şimdi daha iyi anlıyorum.
Nice incitmeler vardır ki, onun faili dildir, eldir... Patavatsız, düşüncesiz bir insan; düşünmeden karşısındakini incitecek bir söz söyleyebilir. Âdâb-ı muaşeret öğrenmemiş, sakar bir kişi, farkına varmadan bir kişiye zarar verebilir. Kalpten bir niyet ve karar olarak incitme arzu edilmese de meydana gelir incitmeler...
Fakat incinme öyle değildir. Bazen hatâen yapıldığı besbelli olan şeylere de incinir kalpler, kolayca affedemez. Yahut sû-i zan karışır işin içine...
“Düşüncesizlik olsa neyse fakat biliyorum kasıtlı laf çaptırdı bana!” gibi düşüncelerle incinir insan...
İncitmek, kötü niyet ile bile olsa neticede, sözlü veya fiilî bir zarar verişten ibarettir.
İncinmek ise, bir infialdir.
Hâdiselerin, fiillerin, yani kaderin mutlak yaratıcısı Allah olunca; incinmek, rızâsızlık olur, teslîmiyetsizlik olur, isyan olur, haset olur...
● Bir kişi, Ehl-i Beyt’ten Zeynelâbidin Hazretlerine dünya kadar hakaret sayar,... Hazret hiç incinmeden dinler dinler, sonunda der ki:
“Ne iyi oldu da bunları söyledin. Ben nefsime ne kadar kötü olduğunu söylüyorum, söylüyorum dinletemiyorum...”
Şu inceliğe bakarmısınız. Tam olarak varılması gereken nokta burası değil midir… ?
Sözü nihâyete erdirmek gerek vakit sahura doğru ilerlerliyor..
sevdiklerim çok uzaklarda, çocukluğum daha da uzaklarda…
Bizler en iyisi gelin biraz temâşa edelim dünyayı,
Hani diyor ya Yûnus “ 72 Millete aynı gözle bakmayan, halka müderris olsa da , Hakka âsidir”
Biraz merhâmet, biraz sevgi, ve sonsuz anlayışla insanlığı sarmalayı verelim bu mübarek Ramazan’da …
Buyrun gelin cânlar bu en sevdiğim ud bestesi ile bir ziyâfet çektirelim ruhumuza.
Biraz kulak verelim insanlığa, ve halâ var olduğuna inandığımız her ne varsa…
Bir Ramazan vaktine daha ulaştırıldık hamdolsun...
Aklıma hep, şimdi çok uzaklarda olan annem geliyor.
Bir sahur hazırlığında uyku ve uyanıklık arası kaşık, tabak, bardak sesleri.
Babama “ bir de sen çağır ben kaldıramadım” diyen naif bir ses.
Uykulu uykulu kalkıp sofraya şöyle bir göz attığımda Nasıl oluyorsa her seferinde tamda istediğim, aklımdan geçen şeyler hazırlanıvermiş..
Hele ki o sahurda anacığımın elleriyle kestiği kavrulmuş tereyağlı erişte pilavı varsa…
Şimdi bambaşka hayatlar, çocukluğuma özlem, koskocaman ailem ablalarım ağabeyim…
Hepsi öyle uzaklardaki …
Ahh cânlar.. !
İnsan , fazlasıyla duygusal, fazlasıyla yüzeysel ve alelacele yaşanmayacak bir hayatın var olduğunun farkında mı ?
Farkında mıyız yaşamın, geleceğin,her anın kudsiyyetinin…?
Hele ki tam da şimdinin asla geri gelmeyeceğinin?
Biraz durgunum bu günlerde, ve hayli hissiz..
Elimden istemsizce kayıveren her saniyenin rehâveti çöktü üzerime…
Bir garip hale dûçâr oluyorum yine.
İncitmemek istiyorum , hiçbir zerreyi. Üzülmesin istiyorum hiçbir kimse benim yüzümden, yaptığım tüm hatalarımdan dönmek istiyorum…
Ve en çokta incinmemek istiyorum.
Hem bilir misiniz Tasavvuf tahsilinin,
“ İlk dersi incitmemek, son dersi incinmemek “ imiş…
Nasıl baş etmeli nasıl incinmemeli, nasıl nimete de imtihana da aynı gözle bakabilmeli ?
İncitmek ve incinmek; hangisi bir insan için daha ağır bir noksanlık?
Son ders olduğuna göre incinmemek öyle değil mi ..
İlk bakışta incinmenin bir kusur olduğunu bile idrak edemeyebiliyoruz. İncinmek bir hak imiş, hattâ insanlığın, hassâsiyetin bir icabı imiş gibi geliyor değil mi? Fakat tasavvufun son dersi incinmemek...
Yani öyle ya incinmek bir kusur. Hattâ incitmekten daha ağır bir kusur...
"Âşık der inci tenden
İncinme incitenden
Kemalde noksan imiş
İncinen incitenden... "
Yıllardır ezberimde olan Alvarlı Efe’nin bu dörtlükdeki sözler ile ne demek istediğini şimdi daha iyi anlıyorum.
Nice incitmeler vardır ki, onun faili dildir, eldir... Patavatsız, düşüncesiz bir insan; düşünmeden karşısındakini incitecek bir söz söyleyebilir. Âdâb-ı muaşeret öğrenmemiş, sakar bir kişi, farkına varmadan bir kişiye zarar verebilir. Kalpten bir niyet ve karar olarak incitme arzu edilmese de meydana gelir incitmeler...
Fakat incinme öyle değildir. Bazen hatâen yapıldığı besbelli olan şeylere de incinir kalpler, kolayca affedemez. Yahut sû-i zan karışır işin içine...
“Düşüncesizlik olsa neyse fakat biliyorum kasıtlı laf çaptırdı bana!” gibi düşüncelerle incinir insan...
İncitmek, kötü niyet ile bile olsa neticede, sözlü veya fiilî bir zarar verişten ibarettir.
İncinmek ise, bir infialdir.
Hâdiselerin, fiillerin, yani kaderin mutlak yaratıcısı Allah olunca; incinmek, rızâsızlık olur, teslîmiyetsizlik olur, isyan olur, haset olur...
● Bir kişi, Ehl-i Beyt’ten Zeynelâbidin Hazretlerine dünya kadar hakaret sayar,... Hazret hiç incinmeden dinler dinler, sonunda der ki:
“Ne iyi oldu da bunları söyledin. Ben nefsime ne kadar kötü olduğunu söylüyorum, söylüyorum dinletemiyorum...”
Şu inceliğe bakarmısınız. Tam olarak varılması gereken nokta burası değil midir… ?
Sözü nihâyete erdirmek gerek vakit sahura doğru ilerlerliyor..
sevdiklerim çok uzaklarda, çocukluğum daha da uzaklarda…
Bizler en iyisi gelin biraz temâşa edelim dünyayı,
Hani diyor ya Yûnus “ 72 Millete aynı gözle bakmayan, halka müderris olsa da , Hakka âsidir”
Biraz merhâmet, biraz sevgi, ve sonsuz anlayışla insanlığı sarmalayı verelim bu mübarek Ramazan’da …
Buyrun gelin cânlar bu en sevdiğim ud bestesi ile bir ziyâfet çektirelim ruhumuza.
Biraz kulak verelim insanlığa, ve halâ var olduğuna inandığımız her ne varsa…
Vera' dan paylaştığım bir alıntı.
Güzel bir müziğe ne güzel yakışmış bu güzel sözler...