28 Aralık 2014 Pazar

Günaydınlar...


Mutlu pazarlar.
Sevgi ve sağlık dolu bir gün olsun.
Ben sağlık dilemeye başlamışsam ya grip oluyorumdur,
ya da şiddetli üşütme yaşıyorumdur.
Bunun için şimdiden önlemimi alarak bitki çayımı içmeye başladım bile.

***

Dünkü sinirime gelince öncelikle belirteyim yanlış anlaşılmasın cimri biri değilimdir...
Aksine cüzdanımda ve sevgimde gayet gönlü bol biriyimdir.
İnsanları severim ama bazen de sinirimi tepeme çıkaranlar oluyor elbette.
Dün Cumartesiydi ve malum yeni yıl geliyor ya...
Ben de sevdiklerime yeni yıl hediyesi almak için alışveriş merkezine giderken metrodaydım.
Eskiden yolculuk yaparken seyyar satıcılar olurdu ve güzel bir anlatımla ellerindeki satacakları malzemeyi tanıtır, satabildiklerini satar ve sessizce oradan ayrılır yeniden binecek yolcular için hazırlık yaparlardı...
Onlara saygım sonsuz sonuçta bir çoğu evinin rızkını bu şekilde sağlardı.
(İstisnalar kaideyi bozmuyor tabii ki.)
Günümüzde bu metroya dadanan açıkgöz, terbiyesizleri gördükçe geçmiştekileri daha çok seviyorum.
Konuya gelelim müsaadenizle.
Yaşlı bir hanım tipine baksanız hiç ihtimal vermezsiniz. 
Oturmuş tam karşısına düşen kucağında dört ya da beş yaşlarında çocuğu olan bir hanıma 
-Annesi...
diye seslenişiyle başlayıp  o çok bilmiş edasıyla devam eden bir konuşma yaptı.
İşte eğitim sisteminin başarısızlığını, çocukları nasıl yanlış, nasıl kötü bir eğitimin beklediğini anlatmaya başladı ben biraz yan tarafta ama ortalarında kaldım.
Ben dahil o çevrede bulunan herkes dinlemeye başladık.
Anlatıp anlatıp bitirdikten sonra elindeki poşetten cd ler çıkardı. 
-Al 
dedi. 
-Ben eğitimciyim uzun araştırmalar yapıp bu cd leri bastırdım. 
-Herkese hediye ediyorum siz de çoğaltın yakınlarınıza hediye edin dedi.
Ben ortada olduğum için birbirine verirken arada posta görevi gördüm.
Sonra A-5 boyutlarına basılmış bir takım yazıların olduğu kağıtları dağıtmaya başladı.
Ben hedef kitlesi değilim ama ne yazıyor acaba diye aldım kağıdı elime.
Sonra dedi ki:-Benim bu masrafları karşılamam için yardım etmeniz lazım.
Haydaaaa daha hediyem olsun diyişinin üzerinden iki dakika geçmedi.
Kağıt elimde geri de veremedim.
Bir çok kişi birbirine baktı kaldı. 
Bu tür bi uyanıklık, açıkgözlülük ve insanı enayi yerine koyuşla hiç karşılaşmamıştım daha önce.
Belki başta açık açık söylese kendim isteyip satın alacağım ama bu türlü yaklaşımı hiç mi hiç sevmem.
Ben niye aldım ki bu kağıdı şimdi diye düşündüm.

-Fotokopi masrafım çıksın hiç değilse diyince.
İşime yaramaz etmez hadi hakkı kalmasın diye düşünüp 1 lira uzattım. 
Ahahahaaaa asıl mesele bundan sonra başladı.
-Ne bu? 
-E fotokopi parası.
-Vay ben dilenci miyim? En az 20.-TL vermen lazım cümleleri ardından sinirin daniskasını yaşadım.
O arada alışveriş merkezinin olduğu durağa gelmiştim.
Ben öyle hemen karşılık veren, hazır cevap, lafını cebinde taşıyan biri değilim ki.
Bir de yaşlı bir kadın olunca tek kelime diyememenin sıkıntısı elimde kağıtla indim.
Sinirden oralara bi yere fırlattım kağıdı.
Ama ben nasıl kötü oldum o merdivenleri üçer beşer nasıl çıkıyorum.
Gittim hiç bir şey yapmadan önce bir çay içtim ancak öyle kendime gelebildim.

****
Ben olsaydım diye başlayan sözleri duyar gibi oluyorum ama oradaki kişi bendim.
Üstelik de her zamanki gibi...
Yine kendime kızdım.
-Al işte böyle her uzatanın elinden kağıt mağıt alırsan daha çooook sinir ederler seni Betül.
Yaşlısı, genci bi tuhaf olmuş yaaa...
Ben çok saf, salak kalmışım.
Zaten hep derim ne dünya beni anladı ne de ben dünyayı...

****

İşte hikaye bu.
Ne zaman dışarı çıksam buluyorum böyle manyakları çekiyorum üstüme üstüme.
Takdir sizin sayın okuyucu...
:)
:D


Tarkan' dan dinleyelim.
"Kırılma yapma kalbim darılmaaa...
Sorma sorma kalbim sorma..."

Ne güzel söylemiş...

Hiç yorum yok: