4 Eylül 2016 Pazar

Antika...

Aslına bakarsanız çok sevdiğim bir alan değil antikacılık.
Antika eşyalarla aynı evde bulunmak, yaşamak, kokusunu ciğerlerimde hissetmek çok hoş duygular vermez bana.
Bu sabah Fatma arkadaşımın retweetlediği bir cümle üzerine bir anda aklıma düştü.
Cümle şöyleydi.
"Her ayın ilk pazar günü düzenlenen Ayrancı Antika Pazarı hala kuruluyor mu?"
Biraz araştırdım ve evet kuruluyormuş.
Ben de hazırlanıp hemen gittim.
Dediğim gibi yaşamayı değil ama seyretmeyi çok severim.
Sanki bi rüya alemine dalmış gibiydim pazarda...
Ne yoktu ki?
Küçüklüğümüzün şahidi parçalar mı ararsınız, ya da annemizin anlattığı iğneli gazocağı mı?
Ottan suya diye anlatılır ya aynen öyleydi.
Bu fotoğrafladığım kısım belki de yüzde biridir ancak.
Doğrusu biraz fotoğraflarken çekingen davrandım gizli, gizli çektim sanki ne olacaksa?
Bi Japonlar kadar olamadım herşeyi, herşeyi fotoğraflıyorlar.
Bir yanda organik ürünler pazarı, bir yanda antika pazarı.
İşin gerçeği antika pazarında dolaşanlar olarak organik pazarla pek ilgilenmedik.
:)
Ve evet artık fotoğraflara geçelim.
Teşekkürler Fatma Hanımcım bana bu güzel günü hatırlattığın için.

***

Her köşeden ayrı bir nostaljik şarkı sesi geliyordu.
Neşe Karaböcek... 
"Dertler Benimmm, Çile Benimmm..."
Diyordu derinden derinden...




Gramafonların güzelliği çok havalıdır.
Nasıl da mağrur ve tepeden bakarlar insana...


Bu fotoğraf makineleri ilk çıktığı zamanlar ne kadar havalıydı kimbilir?
Otomatik telefonlar; nasıl haberler iletildi sizinle hııı anlatın bakiiim?


Kaneviçeleri işlemişler kullanmışlar şimdi pazardalar.


Terazi sen herşeyi doğru tarttın mı bakiim?


Pazarda beni en çok etkileyenlerden biri de siyah-beyaz fotoğrafların çokluğu.
Hiç düşünmemiştim sahipsiz fotoğraflara bakakaldım.
Topluluklar, kahvaltı masaları, düğünler, dans eden bir çift, saçları yüksek topuz yapılmış dizlerinde etek boyu olan elbiseli kadınlar...
Saçları biryantinli, rugan ayakkabılı, takım elbisesinin duble paçaları hemen hemen ayak bileklerinde, ince kravatlı beyler...
Kiminin adı yazıyordu, kiminde de imzalar vardı. Bilmem kimime hatıramdır diyen imzalar...
Biraz duygu yoğunluğu yaşamadım değil.


Bu da pinokyo bisiklet benim bundan da vardı.
:)))...


Daktilo nasıl bir mekanik sesin vardı senin çat, çat diye...


O günlerin teknolojisine göre plakların ses netliği hep hayranlık uyandırmıştır bende...


Yine bir aile fotoğrafı sahip çıkacak kimsesi kalmamış sanki.
Umarım satın alanlar onlara iyi bakar.
Yüzlerce hikaye çıkar bu fotoğraflardaki insanlardan hatta senaryo.
Amaaaan bilemedim yaa fotoğraflar ilgimi o kadar çok çekti ki duygusallaşmamak elde değil.
Sanırım fotoğraf konusunda hassaslığım üstümde.


Dikiş seti her evin ihtiyacı, düğme kutusu, iğnedanlık bizim dikiş makinamızın yakınlarında olurdu mutlaka.


Büyük bir boy aynası...
"Ayna ayna söyle bana" diyen kimler vardı acaba?


24 Mayıs 1960 tarihli Telgraf Gazetesi.
Haberlerde pek bi değişiklik  yok gibi.
Bir gün önce 6 kişi boğulmuş mesela.
Ama bir haber dikkatimi çekti:
İstanbul'da Bahar ve Çiçek Bayramı kutlaması yapılıyormuş o zamanlar.
4 Haziranda başlayacakmış.
Çiçek arabaları geçit töreni düzenleyeceklermiş.
Ne kadar güzel oluyordu kimbilir?


Bu sağdaki bavuldan bizim vardı.
Aynı renkteydi sanırım. Bir de yeşili vardı.


Aaaa çekilin bu benim bisikletim diyesim geldi gerçekten de bunun aynısıydı üstündeki sepeti bile böyleydi. Üç tekerli bisikletime binip hızlı gidicem diye ne çok burun üstü çakılmıştım oysa.
:)))))))...


Yaşlı bir teyze şu vazoya bi bakiiim diyordu.
Sanırım gençliğini, geçmişini, güzel anılarını arıyordu vazonun güzelliğinde :)
Ya da ben böyle düşünmek istedim.
:))


Daha geçtiğimiz hafta içinde uğradığım Optik te çalışan arkadaş bana Zenith' in gözlük camlarının çok kaliteli olduğunu söylemişti. Ben Zenith markasının dikiş makinası ve saat markası olduğunu biliyordum ama düdüklü tencere olduğunu bilmiyordum. Biraz karizmasını yitirdi gözlük camı markası olarak ben yine Zeiss yaptıriiim bari.
Tıpkı yıllar yıllar önce siyah-beyaz tv mizin bozulan tüpü değişirken markasının Nokia olduğunu gördüğüm gibi.
Değişime nasıl da ayak uydurmuşlar.
:)



Pikaplar, müzik dolapları nasıl da sessizce uzaklaşıvermiş yanımızdan?


Su şişesi ve dış sepeti ilgimi çekti bu köşede de...

***

Dediğim gibi çekingenliğim olmasaydı daha çoook çekerdim fotoğraflarını.
Antika halılar, mobilyalar, kaplar kacaklar, şişeler, pul koleksiyonları.
Kısacası ne ararsak vardı pazarda. 
Gelecek ay yeniden gitmeyi planlıyorum bunun kadar zevkli olmaz biliyorum.

***

Gezmek ve görmek güzeldi...
Fiyatları mı?
Hiç sormadım ki sadece sergi gezer gibi gezdim...
İnsanların hatıralarına fiyat biçilebilir mi?

Hiç yorum yok: