13 Ekim 2020 Salı

Ayrancı Antika Pazarı...

Her ayın ilk Pazar günü meraklılarıyla buluşan 
Ne zamandır istediğim Ayrancı Antika Pazarı' na gitmek bu ay nasip olabildi.
Ağızlarda maskeler, ellerde dezenfektanlar sıkı bir tedbirle dolaştık sevgili kuzucuumla.
Bu benim ikinci gidişim. 
Çocukluğumdaki bir çok eşyayı yeniden görürken, aralarında dolaşıp:
"-Heeeey ben geldim nasılsınız?"
dememek için zor tuttum kendimi.
Zira eşyalarla konuşmak biraz sıra dışı da, onlar bizimle konuşursa işte o zaman felaket olur.
:D

Ne çok şeyi tüketmişiz.
Ne çok şeyi eskitmişiz ve ben özellikle ne çok şeyi elden ve hayatımdan çıkarmışım.
Kimini eskidiği için, kimini artık işime yaramadığı için ve kimini de başkalarına lazım olur diye.
Eminim pazara giden herkes aynı sözleri söylemiştir.
"-Aaaaaa bundan bizim de vardı."
Vardı evet de şimdi artık yok.
Her fotoğrafın altına neler neler yazmak isterdim.
Bütün duygularımı, özlemlerimi dökmek isterdim de nutkum tutuldu maalesef 
hep böyle oluyor nedense...
Yine de yazarım ama ağlamaklı, ama neşeli.
Sürç-i lisan olursa affoluna...
...




İlk dikkatimi çeken naylon ayakkabılar oldu. 
Benim hiç olmadı böyle ayakkabılarım ama yaşadığımız ilçede tarlaya, 
bahçeye, pazara giyen o kadar çok kişi var dı ki.
Özenip niye benim de yok bundan diye mızmızlandığım çok olmuştur.
Geride duran mavi çaydanlığı hatırlayan var mı?
Sobanın üstünde güzel güzel çayımızı demlerdi...
Şimdi bizim bundan yoktu diyen olur mu acaba?



Bizim nesilde olup da 
içinde küçük küçük insanların olduğunu zannedip 
arka kapağını açmayanımız olmamıştır sanırım bu güzel antika radyoların.
Işığı yanan radyo en afilisiydi o zamanların.
Üzerinde yazan ülke başkentlerine gitmek hayali ile dolar taşardım ooof of.


Terazi sen neler tarttın şimdiye kadar kim bilir.
Keşke insanların karakterleri de görünen, tartılabilen bir şey olsaydı.
Ama maalesef yok öyle teknoloji daha gelmedi dünyaya...


Sana Yağ margarinin adıydı bir zamanlar.
Başka marka da olsa adı sanayağ dı.



Oyuncaklar.
Arabalar ilkokuldan bir arkadaşımın babası yurt dışından getirmiş 
bu minik minik arabalardan.
Allahım ne çok severdi.
Sadece uzaktan bakmamıza izin verirdi. 
Kapıları, bagaj kapakları açılabilen güzel arabalardı.




Minik, minik defterler.
1959, 1963, 1973

Atam'ın asil duruşuyla süslediği minik defter hariç
diğerlerinin yıllarında 
ben daha dünyada değilmişim bile.



Bu takım olduğu gibi hoşuma gitti. Çok zarif, çok güzel.
Ama almadım...



Metal kutular bizim hep dantel kutumuz olurdu.
İçine yumak, tığ ve motif modelimiz sığardı.



Buradaki çantaya da vuruldum. 
Goblen çanta benim gibi çanta sever bir çok kişinin dikkatini çekmiştir herhalde.
Porselenler de harikaydı bu arada.
Hele o tarihi evlerin olduğu tablo ile hepsi bir arada çok daha şık duruyorlardı.
Çantayı alıp da ayırmak istemedim.
(Tamamen duygusal)
:)


Eskilerin likör takımı.
Bizde yani annemde vardı onun mürdüm rengi olanından.
Taşınırken kırılmış bizimkisi.



5 TL seninle ne çok şeyler alınmıştır vakti zamanında kim bilir...



The Beatles plaklar o kadar çoktu ki her birini ayrı ayrı 
fotoğraflamak için çok fazla zaman gerekiyordu...



A.aaaa işte bu zarif porselen takım çok şıktı...



Kahve değirmeni.
Bizim de vardı aynısından 
annem rahmetli  karabiber öğütmeye başlayıncaya kadar kahve için kullanıldı.
İnsanın ellerini çok fena yapardı ama.
Kahve tanesi bir sıkıştı mı çok zorlardı...



Abajurlar böyle toplu halde ne kadar harika duruyorsunuz öyle.



Kaneviçe işlemeli örtüleri de satıyorlardı.
Binbir emek, el işçiliği, göz nuru.
Çeyizimdekileri düşündüm de bir iki nesil sonra benimkiler de antika olur mutlaka...



Bu kez 10 TL ler. Nasıl da harcanmadan özenle saklanmışlar...



Masa saatleri, et değirmeni ve daktilo ne ihtişamlı bir yapın vardı senin.
Oradaki küçük tv yi de göz ardı etmemek lazım tabii 
siyah-beyaz da olsa döneminin güzel aletlerindendi.



Eski gazeteler.
Pirinç kakma desenli kutu.


Dikiş makinesinin ayağı çok güzel masa olmuş.
Ve o dipteki gırgır mı?
:)
Gırrr gırrr evleri, halıları süpürürdük...
Şimdi çok şükür Katya var.



Bant kayıt makinesi galiba...
Bu benden eskiymiş gibi.
:D



Bu sepete bayıldım. 
Bizim yaramaza az daha alıyorduk ama girmez, kullanmaz diye almadık.



Sini.
Anacıımın akrabasına bayram ziyaretine gitmiştik
 ben küçükken bir kurban bayramında.
Bu tepsinin aynısının üzerine yine bakır kapaklı eskiden adına mertibane denilen sahanlarda 
kavurma, yaprak sarması ikram edilmişti.
Ve kapaksız olanında da baklava konmuştu...
Gelen misafirlere aile aile önlerine bu tepsilerle ikramlıklarını koyup ağırlamışlardı. 
Amaaaaaan yine nerelere gittim ben yıllar öncesine...
O kavurmanın kokusu da geldi burnuma şimdi.




Bu anane ve dededen bizim evimizde de vardı 
annem kendisini ve babamı simgelediği için çok severek almış.
Çok eski değil, antika hiç değil ama ben de bizimkini hatırladım bunu görünce.
Ne yazık ki önce babam, 
sonra da annem bizi bırakıp gidince bi göresim gelmedi bu bibloları.



Testi, radyo, fener, semaver, bakır kapaklı yoğurt kabı 
izlemekten bıkmayacağım ve yaşanmışlıkları olan eşyalar...



Evlerinde bu tepsiden olup da hayal kurmamış çok az çocuk vardır her halde.
Bu manzarası muhteşem balkon sanki bizim evimizin balkonuymuş gibi,
çiçekler bizim balkonumuzda yetişmiş gibi uzaktan gelen yelkenliye el sallıyormuşuz gibi.
Hem annemin vardı, hem de kayınvalidemin.
Anneminki çok eskidiği için taşınırken atmıştı sanırım.



Siyah - beyaz fotoğraflar.
Siz kimsiniz, hikayeleriniz ne?
Ne zaman ayrıldınız bu dünyadan?
Ayrılmasanız o anlık hatıralarınıza sahip çıkardınız mutlaka.
Anacııımın da vardı bir çok fotoğrafı ama bulamadık evinden çıkmadı bir türlü.



Telefon...
Otomatik üstelik.
Numaraları çevirirsin ve karşındaki kişi alo der...
:)
Ne büyük konfordu o zamanlar telefonla aramak, aranmak,
haberleşebilmek...



İngiliz tarihini hatırlatan masalsı dans eden çift figürlü porselen biblo...
Gerçekten şık ve ihtişamlı duruyorsunuz...



Haydin yolculuğa hazır mısınız?
Mavi bavulun yeşiliyle altındaki iki renk kahverengili olandan bizim de vardı.
İçi çıtalardan, dışı deriden oluşmuş ağır mı ağır bavullar.
O zamanlar tekerlekli bavul yoktu nedense bütün ağırlığıyla elde taşınırdı kolları,
boyunları, omuzları mahfede mahfede...


***

Veee eveeeeetttt uzun zaman sonra 
çocukluğumdaki eşyaların benzerlerini yeniden görmek, 
hijyen şartları altında dokunmak güzeldi.
Yeniden ne zaman kısmet olur bilmiyorum ama bana iyi geliyor.
Yaşanmışlığı, hatırası olan güzel, estetik ve değerli şeyleri görmek mutlu ediyor.
Yolunuz düşerse tarih belli bir gezin isterseniz.

***


Bu kadar antikadan bahsedip de bu güzelim şarkıyı dinlemeden olmaz tabii.

Gönül Akkor söylüyor...
"Nasıl geçti habersiz..."
Dinleyelim ve bir kez daha o günlere dönüp gelelim...

Betül

Hiç yorum yok: