15 Ekim 2020 Perşembe

Radyo...

Radyo...


Aslında ben öyle zannetmemiştim söylemişlerdi.
Anlatılanları duyduktan sonra da hep bi merak duygusuyla arka kapağını çıkarıp en ince ayrıntısına kadar incelemiştim. Tellerden ve birbirine bağlı büyük boy pillerden başka bir şey yoktu içinde. Yalandı işte beni kandırmak için söylemişlerdi… 
Neden mi bahsediyorum tabii ki radyolu günlerimizden. 

-İçinde küçük küçük insanlar varmış onlar konuşuyormuş biz duyuyormuşuz.
-Hııı!!!!
-Yok canım olur mu öyle şey, ne yer ne içer o insanlar hem o kadar küçük şeyin içine nasıl girer? Nasıl yaşarlar deli mi bunu söyleyenler? 
Gerçekçiliğiyle düşünürken ben, yine de bir ara şüpheye düşüp  a a acaba doğru mu söyledikleri diye bir kere bakmıştım içine. :D :D :D 

İtiraf edin benden başka birileri de aramıştır içinde olduğu söylenen küçük insancıkları. :))))

Hani bulsam naapacaktım o da ayrı bir konu. 
Hep o minik koltuklar ve önlerinde mikrofon olan minik insanların o koltuklarda oturup konuştuklarını görmeyi hayal etmek hem komik hem de güzeldi doğrusu. 

Bir müzik aşığı iseniz ve dinlemek istediğiniz şarkılara ulaşmak için tek kaynağınız radyoysa böyle üzerine düşer neresinde ne var karıştırırsınız.
Radyomuzun üstünde yazan ülke başkentleri ve başlıca büyük şehirleri hep görmek isterdim mesela. 
Soldaki düğme açma kapamada ve ses ayarlamada kullanılırdı. Düğmenin çevresini kaplayan bir büyük düğme daha ışığını yakardı.  Sağdakiyle ise bas ve tiz ayarını yapar dıştaki halkasıyla da radyo kanallarını arardık. Orta bölgede şehirlerin ismi yazılıydı. Moskova vardı, Girne vardı en sağa doğru Liverpool, Newyork, İstaMbul  hatırladıklarım. O isimleri okudukça bile gitmek, görmek, gezmek isteğimi yenemezdim bir türlü. 
Civu civur cıv frekans ayarlama sesiydi. Ortadaki büyük beyaz dişleri bastıkça üstüne çat çat ses çıkarırdı kanalları ayarlamak için kullanırdık. Hemen hemen her evde olurdu. Çoğu evde ise yüksekçe bir yere konur ayarlarına ve düğmelerine yalnızca babalar dokunabilirdi.
Bizde biraz farklıydı bu durum babam pek ilgilenmezdi hep bana seslenirdi 
-Betül radyoyo aç, şu kanalı ara diye.
Pilini bile ben değiştirirdim o derece yani. 
Havanın güneşli ve güzel zamanlarını bilirdi nedense...
O zamanlar Polis radyosunu çok severek dinlerdim. 
Tok bir kadın sesi "r" harflerinin üstüne basa basa 
-Burrası Türrkiye Poliss RRadyosu! derdi. 
Kayıp ilanlarını dinlerdik önce sonra da yasaksız istediğimiz türdeki şarkılar sıralanırdı...
Tabii o zamanlar TRT de yasaklı şarkılar çalınmazdı.

Bir de Kıbrıs’ ın Bayrak Radyosunu severdim. Şansım yerindeyse uzun süre dinlerdim. Yoksa o ses bir gider bir gelir bir hışırdar bir netleşir sinir ederdi.
Arkası yarınlar,  radyo tiyatroları, sanat müziği konserleri hiç bırakmadan takip ettiğimiz programlardı. 
Bizim radyomuzun markası Sierraydı. :D

Ahhhh şimdi teknoloji ne kadar da değişti.
Radyo konusuna da nereden mi geldik? 

Son zamanlarda radyo keyfi denince http://www.aycaevhali.com/  @radyo_karavan ' dan başkası gelmiyor aklıma...

:)
Teknolojik aletlerle ilgili başka yazılarım da olur inşallah.
Yazıma burada son verirken Zeki Müren' in radyodan dinlediğimiz vurgulamalı veda mesajıyla bitireyim:

Sevgıyle kalın efendim.

Hiç yorum yok: