28 Kasım 2020 Cumartesi

Melih Cevdet Anday...

 

Kimi gözler, Bir acı taşır içinde. Dokunsan ağlayacak, Ağlasan, Susacak… Kimi gözler, Bir hasret taşır içinde. Sarılsan geçecek, Konuşsan gülecek… Kimi gözler, Bir dost arar Sahiplenecek bir yürekte, Konuştukça dinleyecek, Sustukça hissedecek..!


MelihCevdetAnday

Konhiçyus' den...

 Konhiçyus

@konhicyus

Bir güzellik yap kendine!
Ve sadece sahip olduklarını düşün; mutlu ol onlarla!
Sahip olamadıkların üzülsün senin olmadıklarına…
Bir güzellik yap kendine!
Sev kendini, kimseleri sevmediğin kadar.
Mutlu ol varlığınla!

Kadın...

"Bir kadının kaderi; sevdiği adamın ihanetiyle, sevmediği adamın sadakatı arasında çizilir.." - Leo Tolstoy

26 Kasım 2020 Perşembe

Çok Güzel...


Ne güzelmiş...
:...(

Stefan Zweig...

İnsan sabahtan akşama kadar bir şey olmasını bekler ve hiçbir şey olmaz. Bekleyip durur insan. Hiçbir şey olmaz. İnsan bekler, bekler, bekler, şakakları zonklayana dek düşünür, düşünür, düşünür.

Hiçbir şey olmaz. İnsan yalnız kalır. Yalnız... Yalnız...

Stefan Zweig

25 Kasım 2020 Çarşamba

Hüznün Dibi...

 

Dün akşam aldığım üzücü bir haberle Teyzemin vefatını öğrendim.
Canım kuzum yaaaa...
Böbreklerim hasta diye hastaneye gidiyor, 
kovit teşhisi de konulup hastaneye yatırılıyor. 
1 hafta yattıktan sonra da vefat ediyor.

.........................

Ölümü kovitten mi bilmiyorum. 
Dünkü açıklanan 163 kişinin mi içinde,
 yoksa bugünkü açıklanan 168 kişinin mi içinde bilmiyorum belki de 
hiçbiri...

............................

Çok üzgünüm annemi bir kere daha kaybettim 8 ay arayla.
Aralarında 9 yaş fark olan iki kardeş aynı yıl içinde vefat ettiler...
Annem kalp kriziyle vefat etti ama teyzem canım kuzum kovitle...

Allah' ım huzur ver Yarabbim orada buluşmuşlardır inşallah.
Büyük teyzem de 8 yıl önce vefat etmişti üç kız kardeş oradalar şimdi 
İnşallah bir aradadırlar...

Dualarım hepsiyle...

24 Kasım 2020 Salı

 http://www.felsefetasi.org/orman-cini/

Sunay Demircan' ın Yazısı...


Annesi sadece tek sözcüküş cümleler kuran bir çocuk, bağır bağır ağlamaya başladı uçakta.
Hemen ama, hemen önümde.

Oysa ben, uykusuz bir gecenin ardından kavanozda unutulmuş kelek turşusuna dönmüş beynimi, uçakta sızdıracaktım.

Olmadı…

Çocuk değil, şişeden kaçmış orman ciniydi mübarek.
Onlar böyle olurlar, orman cinleri yani.
Varoluş amaçları, kavanozda unutulmuş kelek turşularına yol göstermektir.

Bağırmak suretiyle nefes alır bunlar.
Taleplerini ağlayarak belirtirler.
Bağıııııırrrrr baaaa ğııııırrrrrrr rrrrrrr…!

Anne olacak tek sözcüküş cümle haznesi cini havaya kaldırıyor ha bire…
Kaldırıp bana çeviriyor ki ses kayıpsız ulaşsın fakire.

“Bir saatlik uçuş, biter hemen” dedim, ne ki bir saat?
Hemen geçer… Gider evde uyurum.
Ama uçak kalkmıyor.
Kalksa, saymaya başlayacağım, pistte bekliyoruz.

Ses azalmak yerine, yükselen bir performansa dönüştü.
Gözlerimi kapadım, susarlar belki diye bu cin parçası ile anası olacak sözcüküşü bir su kuyusuna salladım.
Umut işte…

Kuyuda ses yankı yaptı, bin beter oldu.
Daha pilot motorları bile çalıştırmadı.
Biter mi bu gece…?
Ses bukle bukle kıvrılıp uçağın içindeki tüm boşlukları doldurdu.
Her yer sesle dolunca, koltuklar, yolcular, koridor, çalışmayan motorlar… Tüm uçak sese dönüştü.
Bir adım sonra ses, kendi maksimumunu aşıp, uçak dışına da taştı.
Artık maddeyi, zamanı, mekanı… herşeyi aşmak suretiyle her şeye dönüşmüştü… Sadece o ve ben vardık.
Sadece o ve ben …

Önünde diz çöküp, onu kabul ettim özgür bıraktım ve teslim oldum.
Ben de yok oldum.

İşte o an ses kesildi.
O da yok oldu.
Gözümü kapadım, ne kavanoz vardı ne turşu, ne de ben …
Sızdım gittim.

Didem Madak...

İz

acıyla geçtiğim yoldan geçiyorsun
izlerime rastlıyorsun, bıraktıklarıma,
orada o yolda çekmiştim ruhumu patlatan fitili
benden savrulan parçalar kurusa da,
izleri var hala yolun kenarında.

izini sür yolun, acının ormanı büyütür insanı
vakit geniştir, ufuk sandığından daha yakın
acıyla geçtiğim yoldan geçiyorsun,
ustası olacaksın içine gerdiğin tellerin
hangi sızıyla titrer içinde, hangi sesle
büyük bir aşk, hangi sesle ölür, bileceksin.

ne zamandı bilmiyorum. yaşadıklarından sana
kalan tortu, seni olduğun yere çakan, olduğun
yerde fırtına koparan korku. kendi sarmalında
döndün, döndün, sanma ki daha dönmeyeceksin
kalsan da bir yer için, aslında hep gidiyorsun.

şimdi, acının ormanından geçiyorsun
her şey bir daha kanasa da
ne geçtiğin yola ne sana dokunabilirim ben
geç meleğim, senin de şarkıların olsun
içindeki telleri titreten...


Didem Madak (1970 - 2011)

Gonca Özmen' den...

“Hiç konuşmayanın yanı ölümdür 

Canı sıkılanın yanı ölümdür 
Karnında bir çocuk taşımak ölümdür 
Kavganın öte yakası ölümdür 
Bağlar, bağcıklar, bağırışlar hep ölümdür 
Kendini bir kadında tanımak ölümdür 
Kendini bir adamda tanımak ölümdür 
Kalmaz ki bir top kumaşın biriktiği” 

Gonca Özmen...

Müzik...

"Müzik; iyi bir sığınaktır, insan yaşadıklarına katlanamadığı zamanlarda ona destek verir."

- Wulf Dorn

Erik Satie: Gnossienne No. 1, 2, 3

Rüya...

 

"Gözlerinin içine
Başka hayal girmesin...
Bana ait çizgiler dikkat et silinmesin."

....................

Çok güzel şarkılarımız var. Çok anlamlı, çok duygulu...
Dinledikçe ağlamaktan bitap düşeceğimiz şarkılar.

............................

Dün gece hiç aklımda olmayan, hiç düşünmediğim birini gördüm rüyamda.
Akşama kadar yüreğimde bir boşluk, bir uyuşukluk hislerim anlatabileceğim gibi değil, 
gördüğüm rüyam hele hiç anlatılacak gibi değil.
Bana kalsın konusu.
Ben sadece rüya gördüm onu paylaşmak istedim...

..................


Çizgiler çoktan silindi gitti be güzelim...

.............................

:/
:(

19 Kasım 2020 Perşembe

18 Kasım 2020 Çarşamba

İyi Geceler...

Olur biter

Geçer gider. Ama canımı yaka yaka yutkunduğum şeyler var. Olup bitmeyen, Geçip gitmeyen. Zaman zaman yine uykusuzluk çekiyorum ama… Çokta takılmıyorum artık bu uyku konusuna, Uyuyunca geçmeyen şeylerin olduğunu anladığımdan bu yana…
Cahit Sıtkı Tarancı

15 Kasım 2020 Pazar

İyi Akşamlar...


Geliyor mu geliyor evet 2021 yola çıktı geliyor.
Ne getirsin?
Sağlık, iyilik, bolluk, bereket...
Aşı...
Lütfen şu kahrolası hastalık bitsin artık. 
Çok mu çok sıkıldık, bunaldık, yorulduk...

***


Badem...
"Geceyedir Küsmelerim..."
Dinleyelim.

12 Kasım 2020 Perşembe

Мon amour mon ami...

Oğuz Atay...

Yaşar gibi yapmaktan,
özlemez gibi yapmaktan,
iyiymiş gibi yapmaktan,
nefes alıp onu içimde tutmaktan,
o nefeste boğulmaktan sıkıldım...
Ki nefessizlikten değil nefesten boğulmaktır marifetimiz...

/ Oğuz Atay 

11 Kasım 2020 Çarşamba

Bu Yıl...

Öyle bir yıl ki resmen fırtına gibi geçiyor.

Şunun şurasında 50 gün kaldı yılın bitmesine ama lanet hastalık bi bitmedi. 

Yorgunluk, yılgınlık, mutsuzluk ve hüzün devam ediyor.

Noolur lütfen artık bit.

Bütün hastalara, geçirenlere geçmişler olsun...


4 Kasım 2020 Çarşamba

Televizyon... CEMAL GÜRLEK...

Evlerinde televizyon alıcısı olan şanslı azınlık, 31 Ocak 1968 günü saat 19.30 da cihazlarını açtıklarında Mithat Paşa caddesinde bir bodrum kattan yapılan şu anonsla karşılaştılar.

“Burası 3.bant 5. Kanaldan deneme yayını yapan Ankara Televizyonu. Sayın seyirciler bugün 31 Ocak 1968 Çarşamba. Ankara’dan deneme yayınına başlıyoruz…” .
Nuran Devres tarafından yapılan bu anons Türkiye’de televizyonculuğun miladı olarak kabul edilir. Aslında Türkiye’de İlk televizyon yayını bu tarihten çok daha önce, 1952 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi tarafından yapılmışsa da gerek bu yayınların bölgesel olması gerekse de o dönemde İstanbul’da çok fazla TV alıcısı olmaması sebebiyle pek fazla izlenememiştir.

TRT’ nin yayına başlamasıyla hayatımıza daha yaygın olarak giren televizyon, sosyal yaşamda bir takım yenilikleri de beraberinde getirdi. Televizyon yayınlarının başladığı yıllarda pek az evde TV alıcısı bulunuyordu. İnsanlar, hayatlarına yeni giren televizyon hakkında çok fazla bir bilgiye sahibi değillerdi ama çok da merak ediyorlardı. Özellikle yaşı ilerlemiş olanlar televizyon ile ilgili türlü tevatürler üretiyorlardı. Doğu’da bir kasabaya ilk kez televizyonun gelişini konu alan bir komedi filminde geçen “Zeki Müren de bizi görecek mi?” repliğine çok gülsek de benzerleri hatta daha da enteresan olanları pek çok evde yaşandı ilk yıllarda. Televizyonu şeytan icadı gören pek çok yaşlı insan o küçücük insanların nasıl olup da o kutunun içine girebildiklerini bir türlü anlayamıyorlardı. Bazıları içinse durum daha da vahimdi. Elin adamının önünde yemek istemediği için televizyonun önünde yemek yemeyenden tutun da yine elin adamlarının önünde gecelikle oturulmaz ya da uyunmaz deyip saçını başını örtenlere kadar neler neler vardı. Bir tanıdığın dedesi bir gün eve elinde büyükçe bir mermer parçasıyla gelmiş. Mermeri ne yapacağını sorduklarında
“ ha bu horon tepen adamlar televizyonun altını kırmasın diye televizyonun altına koyacağım” demiş.

Kulağa fıkra gibi gelen bu örnekler sıkça yaşanmış bir dönem..
Yayınlarının başlamasıyla beraber televizyon alıcıları mağazaların vitrinlerindeki yerlerini almaya başladı. Akşam saatlerinde mağazaların önü, açık olan televizyonları izleyen insanlarla dolardı. Böylece insanlar televizyonun nasıl bir şey olduğu hakkında fikir edinirler meraklarını giderirlerdi. Çocukları ile televizyon satan mağazaların önünden geçen anne babaların işi çok zordu. Hele ki televizyonda o an çizgi film varsa kıyamet kopardı. Çocukları o vitrinin önünde alabilmek pek kolay olmazdı. Zaten hemen sonrasında “ babacım annecim ne olur biz de televizyon alalım” diye ağlayarak anne babalarının başının etini yerlerdi.

..................................

CEMAL GÜRLEK

http://www.felsefetasi.org/televizyon/


ADRESİNDEN DEVAM EDEBİLİRSİNİZ...


"Radyo" yazımdan sonra bir de televizyon yazısı yazayım diyordum.

Burada hazır yazılmışı varmış.

Çok güzel...

İyi okumalar.

Hz. Mevlana'dan...

Kalbin bir gün seni sevgiliye götürecek.

Ruhun bir gün seni sevgiliye taşıyacak. Sakın acında kaybolma. Bil ki çektiğin acı bir gün dermanın olacak. (Hz. Mevlana)

3 Kasım 2020 Salı

İyi Akşamlar...


Havanın soğuğuna razıyım.
Sıcaklara da razıyım. 
Kar da yağsa, yağmur da yağsa, kuru sıcak da olsa mevsimin getirdiği derim. 
Üşüyorsam kalınca giyinip ısınmaya çalışırım.
Sıcaklanıyorsam ince bir şeyler giyip, güneşten uzaklaşmaya çalışırım.
Ama İzmir depremi yaşandı evlerden, 
yıkıntılardan çıkan cenazeleri izlemek çok üzüyor.
Tedbir alarak kendi başına yapman gereken tek şey söylenenlere uymak.
Yani bina yıkılırken başını ellerinin arasına alıp cenin pozisyonuna gelmek, 
deprem çantası oluşturmak.
Başka ne yapabilirsin ki?
Tek başınasın.
Senin kalkıp kendi kendine evin zeminini sağlamlaştıracak gücün yok ki
ya da bu bina hangi çimentoyla, hangi demirlerle yapıldı bilecek halimiz yok ki.
İnsanlara güvenmek zorundayız hayatın, yaşamanın gereği bu.

Kandırılmak kaderimiz mi olmalı?
Müteahhitler neden dürüst değil,
neden karşısındakini enayi yerine koyuyorlar?
Bunun hesabını kim verecek?
Sinir olmamak elde değil.
Covid-19 son yılımızı yedin bitirdin herkesin yakınını aldın götürdün zaten 
daha ne istiyorsun ki hayatımızdan git artık...
Yeter artık.
Ve ekonomi lütfen, lütfen artık sen de bi çeki düzen ver kendine.

Ruhum sıkılıyor.
Bağıra bağıra ağlamak istiyorum.
Hiç hak etmiyoruz böyle sıkıntıları
çözümlenmesi için kim ne yapıyor hiç bilmiyorum.
Allahım yardım et demekten başka bir şey gelmiyor elimden...

2 Kasım 2020 Pazartesi

Bugün Benim Doğum Günüm...

Hep güzel dileklerle kutladı bütün arkadaşlarım, tanıdıklarım, kuzularım.

Gerçekten çok güzel ve kendimi özel hissedeceğim anlar yaşattılar.

Sürprizli bir akşamdı.

Gün güzel, pasta güzel, yemek güzel, kuzularım güzel...

Ama günler kötü...

Pandemi var zaten fakat bir de İzmir depremi olunca onlarca ölenin, 

can kaybının olduğu, insanların evsiz ve barksız kaldığını

gördüğümüz bu günlerde güzel olan şeyleri yaşayamıyoruz 

maalesef içimizden gelmiyor...

Çok üzgünüm...

Çok çok üzgünüm...

Arayan, soran, mesaj atan bizzat kutlayan herkese,

herkese çok teşekkür ederim...

Ve pastamın üzerinde yazdığı gibi...

İYİ Kİ...