İyice ısındı ya kendimi kızgın kumlardan serin sulara atmak istiyorum...
Fethiye otellerini planlarken bir anda rotamı Didim' e çevirdim.
Fiyat, performans araştırıyorum bakalım...
İyice ısındı ya kendimi kızgın kumlardan serin sulara atmak istiyorum...
Fethiye otellerini planlarken bir anda rotamı Didim' e çevirdim.
Fiyat, performans araştırıyorum bakalım...
Dün canım oğlum ve canım kızım beni Polonezköy'e götürdüler.
Sadece isim olarak duyduğum bu yer hakkında bir çok bilgi öğrendim.
Ne zamandır evlerde kapalıyız, tuhaf bir kış ve taşınma telaşı atlatmış birisi olarak böyle yemyeşil ve ruh dinlendiren bir yeri çok özlemişim çok...
Tabiat parkı, bol çiçekli bahçeli evler, açık olmadığı için göremediğimizi Zosiya Teyzenin anı evi, kilisesi, mezarlığı, camisi ve
yeme - içme mekanlarıyla bu yeşil cennet harikaydı.
Dimağım yenilendi dersem abartmış olmam sanırım.
Oksijenin bolluğu, kuş seslerinin güzelliği ve mis gibi çam ve ağaç kokusuyla
hasret kaldığımız bir ortama kavuşmanın heyecanını yaşadık.
Arada iki tane kertenkele görmeyeydim iyiydi ama naapalım biz onların mekanındaydık, onlara misafir olmuştuk kovacak değiliz ya evlerinden.
Adı Karcma Kriha olan bir mekanda içtiğimiz çorba ve yediğimiz börek ise ortamın güzelliğiyle de damaklarımızda bıraktığı tatla da eşsizdi.
Gelelim tarihçesine oğlumun anlatımlarının yanı sıra eksik bir şey yazmayayım diye internetten de araştırma yapıp alta ekledim.
***
Daha geniş bilgi için linki tıklayabilirsiniz.
"1772–1795 yılları arasında Polonya toprakları Rusya, Avusturya ve Prusya arasında paylaşılmıştır. Takip eden 123 sene boyunca Polonya bağımsızlığını kaybetmiştir.
Bu süreçte özellikle Rusya’ya karşı 1830 yılında büyük bir ayaklanma başlamıştır. Ancak ayaklanmanın başarısızlıkla son bulması ile büyük bir göç başlamıştır.
Göç edenlerin büyük kısmı başta Fransa olmak üzere çeşitli Avrupa kentlerine gitmiştir.
Ulusal ayaklanmalarda başarısızlığa uğrayan liderlerinin bazıları da Osmanlı İmparatorluğu’na sığınmışlardır ve mücadelelerine Osmanlı İmparatorluğu’nda devam etmişlerdir .
Bu arada Prens Adam Czartoryski Paris’te 1833 yılında Namık Paşa ile göçmenlerin Osmanlı topraklarına yerleşmeleri için ilk olarak görüşmelerde bulunmuştur. Ancak bu planlar gerçekleşememiştir.
Daha sonra Osmanlı İmparatorluğu’nda yapılmakta olan reform hareketleri (1839 Tanzimat Fermanı) Polonyalı göçmenlerin faaliyetleri için uygun şartlar yaratmıştır.
Bunun yanında 1841 yılında imzalanan Londra Antlaşması, Rusların Türkiye’deki etkinliklerinin kısmen sınırlandırılmasına yol açmıştır.
Bu gelişmeler üzerine Polonya devlet adamı ve göçmen topluluğu önderi Prens Adam Czartoryski merkezini Paris’te kurduğu siyasi göçmen birliğine bağlı olarak İstanbul’da bir Doğu Ajansı açmış ve yöneticiliğini Michal Czajkowski’ye vermiştir.
Czajkowski İstanbul’un yakınında bulunan Lazaryen rahipleriyle irtibata geçerek bu rahiplerin sahip oldukları çiftlik topraklarında Polonyalılar için sığınak oluşturulmasını gündeme getirmiştir.
1842 yılında Prens Adam Czartoryski’nin girişimleriyle imzalanan antlaşma sonucunda bu topraklar süresiz olarak kiralanmış ve Polonyalı yerleşimcilerin kullanımına verilmiştir .
Yine 1842 yılında köye dini törenle “Adampol” adı verilmiştir.
Köy bu adı kurucusu olan Adam Czartoryski’den almıştır.
Adampol Adam’ın tarlası anlamına gelmektedir.
Osmanlı topraklarındaki bu Polonya kolonisi, parçalanmış Polonya devleti ve Polonya sınırları dışında kurulan ilk köydür. "
.............................
Cihan ERDÖNMEZ, Seçil YURDAKUL EROL
İstanbul Üniversitesi, Orman Fakültesi, Orman Müh. Ormancılık Politikası ve Yönetimi ABD, İstanbul
http://www.polonezkoy.biz/polonezkoyun-tarihcesi.html
Devamını yukarıdaki adresten okuyabilirsiniz.
Bu haftanın Salı'sı da bitiyor işte.
Zaman nasıl geçiyor anlamadım...
Günlerin sadece adı değişiyor her şey aynı.
En çok eşinden, çocuğundan, ekonomisinden, yaşantısından, standartlarından ayrılmak bunlarla sınanmak istemezler...
çok yalnızım, mutsuzum
göründüğüm gibi değilim aslında
karanlıklarda kaybolmuşum
...bir ışık arıyorum, bir umut arıyorum uzun zamandır
aradıkça batıyorum karanlik kuyulara
kimse duymuyor çığlıklarımı
duyan aldırış etmiyor çekip kurtarmak istemiyor
bense insanların bu ilgisizligi karşısında ilgiye susamışım
ümidimi yitirmişim
biliyorum bir gün dayanamayacak küçük kalbim
arkamı dönüp inandığım ve güvendiğim herşeye
veda edeceğim
"en yakın yabancı sendin,
daha sürülmemişken ışığın biberi
yaramıza,
yaslanırken boşlukta duran bir merdivene
henüz.
...
güzdü sonsuz bir çöle takılan bakışımız,
ilkyaz derken -kışı gözden kaçıran
yüzlerce eller yukarı, saygı duruşlarımız
en güçsüz kollarla-
çözüldü aşkın zarif ilmeği
bulandı aynalar duruluğu.
çok gizli bir doğru gecenin toyluğunda
bilmedik çekenin yanlış bir uzaklık
olduğunu...
yabancıların en yakınıydın sen! "
ey iki adımlık yerküre
senin bütün arka bahçelerini gördüm ben!