Gül e yazılan pek çok yazıyı özetleyen bir şarkı.
Bir su akışını andıran sesiyle Melihat Gülses ne güzel yorumlamış.
Uzun yıllar ötesinden hatırını sorayım mı?
16. Yüzyıl Şairlerinden Fazlî’nin “Gül ü Bülbül Mesnevisi” ndeki Şahıs Kadrosunun
Tasavufî Açıdan Değerlendirilmesi
∗
Bu mesnevide “Gül ile Bülbül” arasında geçen aşk, tasavvufî açıdan ele alınmaktadır. Mesnevideki kahramanların her biri tabiat unsurları arasından seçilmiştir. Gül ile onun etrafında
şekillenen aşklar ve bu aşkların hangi boyutlarda (yüceltici, aşağılatıcı gibi) yaşandığının
gözler önüne serildiği hikayede Gül, benlik kaygısının ön plana çıktığı bir kişiliği temsil etmektedir. Bülbül’ün Gül’e olan aşkı ile bunun neticesindeki ruh haleti ise olayların esas yö-
nünü belirler.
•
“Suda dâimâ sevgilimin hayâlini görüyorum.
Gülde dâimâ âşinâ bir koku alıyorum”.
MEVLÂNÂ
Yaratılışın gizeminden örnekler sunan ve varlığın özü hakkında mesajlar
veren insan ve tabiat, yüzyıllar boyu sanatın ve edebiyatın temel konusu olmuş-
tur. Çünkü “İnsan ve kainat, yaratılışın ilahi hikmete dayalı iki önemli varlığı-
dır. Öyle ki yüce Allah: Kainatı insan için, insanı da kainat için yaratmıştır, denilebilir. Yeryüzünün halifesi (yöneticisi) olması (Bakara Suresi/ 30.), yerde ve
gökte olan her şeyin emrine ve istifadesine sunulması (Lokman Suresi/ 20.) insan ve kainat arasındaki karşılıklı ihtiyacın açık bir delilidir” (Yıldız, 1992: 5).
Bunun idrakinde olan pek çok sanatçı ilahi özü tabiat unsurlarının bünyesinde
eriterek özetlemeyi başarmıştır. 16. yüzyılın Divan şairlerinden olan Kara
Fazlî’nin “Gül ü Bülbül” mesnevisi de Divan şairlerinin tabiattaki varlıklara
yükledikleri anlamları görmek açısından önemli bir örnektir.
Gül ile Bülbül arasında geçen aşkın tasavvufî açıdan ele alındığı ve “seyr ü
sülûk (manevi yolculuk)” un meşakkatlerinin anlatıldığı mesnevide kahramanların her biri tabiat unsurları arasından seçilmiş, kainatın yaratılışındaki gayeyi
anlatan simge değerler olarak karşımıza çıkarlar. Çünkü şahısların hemen tü-
münde yaratılışın sırlarına vakıf olma, iç bene yönelme ve gerçek öze ulaşma
arzusu hissedilmektedir.
Allah’ın üstünlük ve ulaşılmazlık vasıfları ile bütünleştirilen Gül ile onun
etrafında şekillenen aşklar ve bu aşkların hangi boyutlarda (yüceltici, aşağılatıcı
gibi) yaşandığının gözler önüne serildiği hikayede Gül, benlik kaygısının ön
plana çıktığı bir kişiliği temsil etmektedir. Bülbül’ün Gül’e olan aşkı ile bunun
neticesindeki ruh haleti ise olayların esas yönünü belirler:
Didi ‘aşk iledür bu feryâdum
‘Aşk mest itdi bilmezem âdum
1
Ben gedâ ol şâh-ı mu’allâdur
Ben hakîr ol refî’ ü a’lâdur
‘Aşkdan düşdi kalbüme sûziş
‘Aşkdan irdi cânuma tâbiş
Gül ü Bülbül kalup tek ü tenhâ
İtdiler bezm-i hâs-ı bî-pervâ
İki başdan olup mahabbetler
Zâhir olurdı zevk u lezzetler
Mesnevide Gül’ün, ruhu temsil etmesi de tesadüfî değildir. Tasavvufî dü-
şüncede bütün ruhların kendilerine ait kokularının var olduğundan bahsedilir.
“Koku alıcıları burun deliğinin en tepesinin arka kısmına yerleşmiştir. Her nefes aldığımızda, hava çıkık koku silialarının (tüylerinin) arasından geçer. Gaz
molekülleri hakkında bilgi, nöronlar tarafından beyin kabuğunun hemen altında uzanan koku tomurcuklarına taşınır. Koku, kabuğun altında uzanan değişik
beyin kısımlarını dolaşmak zorunda olmayan tek duyu türüdür, çünkü koku
alıcılarının uyarımı doğrudan beyin kabuğuna iletilir. (Wilcox, 2001: 59).
Gül, etrafa saçtığı koku ile Bülbül’ün ve tabiattaki unsurların bilinç altlarında var
olan bağlılık iç güdülerini harekete geçirerek onları kendisine bağlamayı ba-
şarmıştır. Bu yolla hem kendi ruhunu hem de bezm-i elestte tanışıp ona yakın
olma hakkını kazanan ruhları beslemiştir. Bu kokuyu taşıyarak beyni uyaran ise
Nesîm’dir. Bir taraftan aşıklara maşuk (yani Ruh-Gül) tan haber getirip onlara
hayat bahşederken, diğer taraftan da taşıdığı bu koku ile onların akıllarını ba-
şından almakta, gönüllerini yağmalamakta, bir yerde karar edememelerine neden olmaktadır.
http://www.turkiyat.selcuk.edu.tr/pdfdergi/s21/demirel.pdf
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder