30 Ocak 2016 Cumartesi

Günaydın...


Yine bir Cumartesi sabahına daha ulaştık.
Yaklaşık 2 saatlik uykuyla ben de bu sabah erken bir şekilde gelebildim bloguma.
Mutlu, huzurlu, öksürüksüz, boğaz yanması olmayan nice sabahlara uyanalım inşallah.
Gece öksürüklerini biraz olsun önlemenin sırrını vermek istiyorum buradan.
Bir gazeteyi alırsınız -iki yaprak yeterli-
Üzerine bolca kolonya dökersiniz tek bir noktası bile kuru kalmamasına dikkat ederek tabii.
Ve sırtınıza bu dörde katlanmış halini yayarak yerleştirirsiniz.
İlk anda buz gibi değen kolonyalı gazeteden kaçmak istersiniz ama hemen akabinde alışır sırtınız.
Sonra her ne hikmetse öksürük tekrarlama arası uzar. 
Belli bir süre sonra "- Aaaa bana baya faydası oldu bunun öksürüğüm azaldı..." Dersiniz.
Ama sabah olunca ilk işiniz doktora gitmek olsun. Derim ben.
Bu tür çözümler iptidai olduğu için kesin bir iyileşme olmuyor maalesef.
:)))
Bir kaç gündür olduğu gibi yine gripten, öksürmekten söz ettim yaaa.
Kusura bakma blogum.
En kısa zamanda iyileşip bir an önce güzel konulardan bahsetmek dileğiyle.
E insan ne yaşıyorsa onu paylaşıyor gün be gün.
Bizde yalan yok...
:)))))))))))))))))

***


Tarkan...
"Unut Beni..."
Diyor güzel güzel dinleyelim.
Ben de öksürüğüme söylüyorum unut ve terket beni...
:)))

29 Ocak 2016 Cuma

Yine Geldi mi...

Gecenin bu saatleri sana?
Uyumaya korkuyorum yeminle öfff.
Bitse artık şu grip.

Sabahın Köründe Uyananlara Günaydın Olsun...


Aynı böyle bir gece geçiriyorum.
Elimde sıcak bir su, sırtımda yorgan.
Berbat bir öksürükle birlikte berbat bir gece... 
Sürekli içimden bir ses...
 "Sabah ilk işin doktora gitmek olsun" diyor.
Hastaya sor geceleri diye bir klişe yazmayacağım elbette ama öksürük denen meret de geceleri daha bir yoğun oluyor ki sormayın...
Abartmak istemiyorum 
sonuçta grip oldum alt tarafı.
Hastaneye gide gele bıkmış bir beden bu, kendine gitmemek için bahaneler üreten.
Neyse bakalım herkese sağlıklı günler dileğiyle bugün erken bir saatte...
GÜNAYDIN...

***


Kanun ve ney dinletisi...
Dinlendirme garantili.
:)




28 Ocak 2016 Perşembe

Özdemir Asaf... Lavinia Şiiri... Feridun Düzağaç Sesinden...


Sana gitme demeyeceğim 
Üşüyorsun ceketimi al. 
Günün en güzel saatleri bunlar, 
Yanımda kal.

Sana gitme demeyeceğim. 
Gene de sen bilirsin. 
Yalan istiyorsan yalanlar söyleyeyim. 
İncinirsin.

Sana gitme demeyeceğim, 
Ama gitme, Lavinya. 
Adını gizleyeceğim 
Sen de bilme, Lavinya.

Merhabalar...


Gribin çarptığı bir Betül olarak hepimize sağlıklı, mutlu günler dilerim.
Hani ben grip aşısı olmuştum?
Hani bu kış rahat geçecekti?
Hani sağlıklıydım?
:/
Neyse daha beteri olmaz inşallah.
Herşey gönlümüzce olsun.

***


Anna RF  Grubundan
"Weeping Eyes..."
Dinleyelim...

26 Ocak 2016 Salı

Haydiiii...


İyi geceler hepimizeee...

Ah Allahım Bu Evlenme Programları...

Sanki mitoz bölünmeye uğramış gibi hemen her kanalda varlar.
Offf anne yaaa tamam seviyorsun da bu da can diiiy mi?

Merhabalar...


Her şeyin gönlümüzce olduğu güzel günler dilerim hepimize...
Ayazın kendini en çok hissettirdiği bir günü daha yaşıyoruz.
Gönüllerimiz buz tutmasın
Sevgiler efenim hepimize...

***

 

Hû Kuşu...
Dinleyelim.

25 Ocak 2016 Pazartesi

Günaydın...


Bembeyaz bir papatya kadar güzel, ferah ve temiz bir şey var mı hayatta?
Yapraklarını bir bir koparıp fal bakarsın, kurutursun kışın suyuyla şifa bulursun...
Yine de nedense "Çiçek" yerine koymayız bu nadide varlığı.
"Çiçek mi alayım, Papatya mı?" sorusundan bellidir bu.
:))

***

Günaydınlar mutlu bir haftaya daha başlayalım hep beraber.
Hepimize hayırlı günler...

***


Mor Karbasi...
"Rosa" Diyor...
Dinleyelim...
:)

23 Ocak 2016 Cumartesi

Nil Karaibrahimgil...


Günaydınlar...


Tam da zamanı şimdi.
Mis kokulu, güzel mi güzel, tatlı bir portakala kim hayır diyebilir ki?
Afiyetle.

***

Günaydınlar mutlu hafta sonları, sevgi dolu güzel günlerimiz olsun.
Herşey gönlümüzce olsun.
:)

***


Demet Akalın...
"Gururum..."
Diyor dinleyelim.
Çok güzel söylemiş...

21 Ocak 2016 Perşembe

Mustafa Koç...


Geçirdiği kalp krizi sonrası vefat eden Mustafa Koç
Üzdü...
Hiç tanışmadığı bir insanın ölümüne üzülür mü insan üzülür işte.
Allah rahmet eylesin.

Sait Faik' in Kitaplara Girmemiş Bir Hikayesi...

Sabah sabah hoş bir hikaye buldum...

Sokaktan Geçen Kadın

Soluk, güzel yüzlü bir kadındı. Sarı denecek kadar açık, berrak gözlerinin kenarlarında dost, arkadaş, ahbap bir ifade vardı. Her hoşuma giden yüze gözlerimi açarak bakarım. Gözlerimdeki bozukluğu doktora göstermiş değilim. Kadını geçtikten sonra bile düşünmeme sebep bana acır gibi bakması oldu. “Ah bu gözlerim,” dedim… Gözlerime daha bir takım ağır lâflar edeceğimi sanıyordum. Birdenbire kafamda başka düğmeler çevrildi. Başka ışıklar yandı. Gerilere doğru sürüklendiğimi hissettim. Hızla çevriliyor(d)um. Gençliğimin bir kısmını geçirdiğim bir kasaba gözümde canlanıverdi:
Kasabanın belli başlı âilelerinden birinin oğlu iyi arkadaşımdı. Uzun seneler ecnebi mekteplerde okumuş, lisan, giyinmek, yaşamak, konuşmak öğrenmiş, şimdi kasabaya dönmüş, kömür pazarındaki dükkânına kapanmıştı. Önce – daha doğrusu benimle ahbaplığı ilerlettiği sıralar – içinde bir ihtilâl havası esmiş, âile denen ipi bir sıçrayışta aşmak arzusu içinde çırpınmış, yapamamıştı. İki sene hitamında yazıhanesinde şişmanlamış, uyuşmuş kalmıştı. Çuvallar da gelip gitmese hali nice olurdu bilmem… Aile; günen güne ağırlaşan, günden güne içine kapanıp kararan ve şişmanlayan genci harekete getirmek için ne edeceklerini bilemiyorlardı. Çuvallar İstanbul’a gidiyor, İstanbul’dan sandıklar geliyor, kasa para doluyordu. Amma genç adam para ile ne yapılabileceğini bile unutmuştu. Haftada bir gün içtiği dört kadeh rakının bile onu derin uykusundan uyandırmadığını sezen tüccar peder gece rüyasında mı gördü, yoksa hekimlere mi danıştı. Yoksa âile bir araya toplanarak birbirlerine fikir mi eklediler, burası meçhul, çünkü bu ailede bu fikri tek başına bulacak adam yoktu. O evde düşünülmez, yenilir, içilir, hesap yapılır ve uyunurdu. Bu fikir oğlanı evlendirmekti.
Bir yazıhane düşünün: Camları tozlu, defterlerini sinekler kirletmiş olsun. Kasa defterinin kenarındaki mürekkep tam dört seneliktir. Takvim yedi buçuk aydır kopmamıştır... Her şey; kasa üstündeki kalın siyah cildler, onun yanı başındaki pres, mektup kopyasının ince yapraklı kalın defteri yaz öğlesinin veya tepeleme doldurulmuş mangalın uykusuna teslim olmuştur. Sandalyelerin oturacak yerindeki soluk minderler, mihveri etrafında dönmeye dönmeye döner olduğu unutulmuş koltuk. Her şey, yahut hiçbir şey, hattâ evlenme fikri bile bizim minderleşmiş ve koltuklaşmış arkadaşı uykusundan uyandırmamıştı. Bir defa düşünmüş, fikir kendisine yabancı gelmemiş, çabucak bir yatak kokusu, bir kadın hayali, bir terlik, bir pijama, bir pudra ve lâvanta kokusu duymuş, içi öylesine ezilmişti ki ben evlenirsem ne ederim diye düşünüp kalmıştı. Düşünüp kalmıştı dediğime bakıp da düşünme denilen şeyin hareketi, yırtıcılığı hatırınıza gelmesin. Evlenirsem ne yaparım? demiş uyuya kalmıştı. Onu bu uykusundan o zamana kadar bir yazıhaneye girmemiş bir böcek uyandırdı. Bu bir eşek arısı idi. Küçük yazıhanenin içinde büyük bir tayyare gürültüsü duymuştu. Çıkacak delik arayan arı deliler gibi idi. Daha doğrusu deli tayyareciler gibi idi. Onu mahmur gözlerile takipten yorulan bizimki, arıdan iki milyon beş yüz yetmiş bin defa büyük olduğu halde elini bile oynatamayışını hayra yormadı. Hemen evlenirsem ne yaparım fikri tekrar kafasına çömeliverdi. Tam yirmi sekiz gün düşündü. Yirmi dokuzuncu gün işin içinden düşünmekle çıkamayacağını anlamıştı. Evlenince ne yapacağını tecrübeye koyuldu. Netice kötü çıktı. Evlenince terliklerini bile giyemeyeceğini anlamıştı. Şişman vücudundaki yağlı sular iki ayda eriyip gitmiştiler. Tam on yedi kilo kaybetmişti. Üzüntüsünü kasabanın her zengin evine baba dostu alark da sokulan bir doktora açtı...
Nihayet İstanbul’a kapağı attı. Tedavi şehri İstanbul’du. Barlara, meyhanelere, lokantalara, plâjlara, muayenehanesinde garip garip elektrik cihazları bulunan doktorlara gitti. Hayır, evlenince terliklerini giyemeyecekti. Bu kararı doktorlardan evvel kendisi vermişti. Fazla üzülmedi. Yalnız eskisi gibi yemek yiyememekle kendini gösteren bu üzüntü bir ay sonra müthiş iştiha ile sona erdi. Yeniden şişmanladı. Şişmanlayınca üzüntü rovelveri de dolmuştu. İçine herkes gibi olamamak utancı doldu. Kafasında bir ihtilâldir başladı. Bu ihtilâli şarap, rakı, kumar ve uykusuzlukla bastırmağa çalışmak ne demektir bilirsiniz. Yangına körükle gitmek, ateşe benzin sıkmak.
Dünyalar kadar para harcadı. Derdini önüne gelene döktü. Utanmadı, sıkılmadı. Doktorlarla kahpe kadınlar canına okudular oğlanın. Faydasız.
Bir akşam barların birinde Lâmia’ya rastlamıştı. Demin sokakta gördüğüm o Lâmia idi işte. Derdini ona da döktü. Ona bol para harcamak istedi. Lâmia, sükûnetten harekete, hareketten sükûnete, zayıflıktan şişmanlığa ve şişmanlıktan zayıflığa gidip gelirken üzüntülü ve mahzun bir yüz bağlamış olan bizim oğlanı seviverdi. Para bile harcatmadı. Arkadaşım bu dertten kurtulursa kendisiyle evleneceğini Lâmia’ya yemin billâhlarla vadetti. Lâmia bu vaitlere bir taraftan “Boş ver!” derken öte taraftan hafifçe inandı. Bir buçuk sene beraber yaşadılar. Arkadaşım kaçıncı ayın hitamında terliklerini giydi bilmiyorum. Fakat bir buçuk sene sonra herkes gibi bir erkek olmuştu. Harbin ilk senesinde 1940 senesinin şubat ayında Park Otel’de ... kasabası eşrafından ... beyin mahdumu ... beyle Doktor ... beyin kızının nikâhları kıyıldı. İşte biraz evvel görüp tanıyamadığım Lâmia da yüz üstü bırakıldı.
Şimdi Lâmia’ya sırtı sıra hergün rastlıyorum. Uzun boyunu arkadan seyre dalıyor, bazı aile saadetlerinin banisi olduğunu düşünüyor, şimdi bizim kasabanın milyonluk bir adamı olan eski arkadaşımın, büyük balkonlu evinin önüne bir bronz Lâmia heykeli neden dikmediğini kendi kendime soruyorum. 
Salon, No. 31, 1 Şubat 1949

Ankara' da Okullara Kar Tatili...

:)
:)))
Bugün kursa bi uğrayıp dönecektim nasip değilmiş.
Hayırlısı...

Günaydın...


Güzel blogumun güzel insanları...
Karlı, soğuk ama sıcacık bir bitki çayının eşlik ettiği cam sefamıza yeniden uyandık.
Herşeye, her zorluğa, her türlü olumsuzluğa hamd edip günümüzü yaşamaya başlayalım...
Gönlümüzce, istediğimiz gibi geçen bir gün olsun.
Selam ve sevgilerimle...

***


Deniz Seki' den dinleyelim...
"Dile Kolay..."
::)
Sıcak yaz günü sıcaklığıyla hem de...

***

Bir de bu şarkıyı buldum.

Bu da şarkının İran' lı sanatçı


Faramarz Aslani tarafından ilk defa 1977 yılında seslendirilişi.
"Age Ye Rooz..."

Hangisini sevdinizse onu dinleyin...
:)

20 Ocak 2016 Çarşamba

Neden?...


Günaydınlar...


Sevgi ve selamlarımla hepimize günaydınlar...
:)
Günümüz güzel geçsin.

***


Nida Ateş - Erkan Oğur ve Ahraz söylüyor...
"Akşam Olur..."
Dinliyoruz...

19 Ocak 2016 Salı

İyi Akşamlar...


Otogardan şimdiye kadar uğurladıklarımın arasında, 
en uzağa giden yolcumu bu sabah gönderdim...
Ayrılığın verdiği acı, hüzün, gözyaşı berbat bir duygu.
Ama önemli olan kuzucuumun mutluluğu.
Sağlıklı ve kazasız yolculuklar annem...
:')

***


Ahraz...
"Yollar..." 
Diyor dinleyelim...

17 Ocak 2016 Pazar

Gökhan Özen - Ne Farkeder

Mutlu Pazarlar...


Senin kanatların var uçabileceğin,
Benimse yollarım var...
Dolambaçlı, dikenli...
Adım atacak bir güç geldiğinde geçerim, koşarım senin uçtuğun yerleri geride bırakırım...

***

Merhabalar efenim her zamanki gibi iyi ve mutlu dileklerle bir günümüzü daha yaşayalım...

***


Işın Karaca...
"Bir Garip Yolcuyum..."
Diyor dinleyelim...

16 Ocak 2016 Cumartesi

Viza - Janna

Ayça Şen ile Stand-up Üzerine

Turgut Uyar...


Günaydınlar...


Bir yaprak sessizliği, bir yaprak titrekliği...
Bugün böyle yağmur damlası düşmüş üstüne...
Dalından kopmuş bir yaprak çığlığı...
Bağır, ağla, kız, söylen dur etrafına.
Yağmur damlası nasıl kayıp gidiyorsa yaprağın üstünden,
O misal at gitsin mutsuzluğu, umutsuzluğu, suskunluğu üzerinden...

***

Günaydınlar yeni bir Cumartesi, yine bir Cumartesi.
Bu kadar çabuk geçmesi günlerin bi acayip değil mi?

***

Herşeyin gönlümüzce olduğu, güzel günler dilerim hepimizeeee...

***


Nilüfer söylüyor yeni şarkısı...
"Elimden Gelen Bu Kadardı..."
İlk defa dinliyorum.
Hadi hep beraber dinleyelim...

15 Ocak 2016 Cuma

Günaydınlar...


Yine geldik bir Cuma Sabahına...
Hayırlı, bereketli ve güzel günlerimiz olsun.
Haberlerin korkunçluğu ve iç karartıcılığına rağmen inadına gülümseyelim.
Hadi...

***


Sezen Aksu söylüyor...
"Gülümse..."
1991' in en güzel ve en tatlı hatıralarını içeren harika bir şarkı...

14 Ocak 2016 Perşembe

Uykuuu...


Geldi fena...
İyi geceler...
Hepimize...

Boncuk...

İşlerimleyim...
:)
Son hızla gidiyor hadi bakalım...

Günaydınnn...


Bir su damlası kadar temiz, bir su damlası kadar gölgesiz...
Aydınlık olmasını arzu ettiğimiz bir sabaha daha uyandık.
Günaydın hepimize esenlik ve sevgi dolu, huzur dolu günler dilerim.

***


Candan Erçetin söylüyor...
"Gölgesizler..."

13 Ocak 2016 Çarşamba

Nazım Hikmet...


Deniz Seki - Aşk (1999)

Kar...


Nasıl da yağıyor hızlı hızlı...

Kara Kara...


Bulutları olan bir sabaha uyandık.
Ama gülümsemek bütün bulutları bembeyaz gösterir.
Hadi gülümseyelim...
:)

Günaydın...


Kanatlarımız olsun isterdim,
Canımız sıkıldıkça uçup gidebilseydik bi yerlere.
Huzura, mutluluğa, güzelliğe...

***

Günaydınlar...
Sevgi, mutluluk dolu günler dilerim hepimize...

***


Yegane...
"Talehim..."
Diyor ne demek bilmiyorum ama sakin sakin söylemiş dinleyelim...

12 Ocak 2016 Salı

Murathan Mungan...

İnsan; hep "Bilmediğinden" değil ya,
Bazen de "Bildiğinden" susar...!
Edep bilir, susar.
Sabır bilir, susar.
Saygı bilir, susar.
Sevgi bilir, susar.
Bazen de anlayanı olmadığını bilir, susar..!
.
.
Murathan Mungan...

Merhabalar...


Herşeyin gönlümüzce olduğu güzel akşamlar dilerim...
Yorgun, uykulu, biraz bitkin bir vaziyette geçtim bilgisayarımın başına.
:)
Güzel bir gündü.
Malum bugün kursumuz vardı.

***


Riff Cohen' den dinleyelim.
"Meshoch Be Gufi..."

11 Ocak 2016 Pazartesi

İyi Akşamlar...


O güzel bakışlarıyla çok tatlı.
Bugün de bloguma çok geç gelebildim.
Neyse hepimize mutlu, harika bir akşam olsun...

:)))

***


Viza' dan dinleyelim...
"The Evil Eye..."
:)

10 Ocak 2016 Pazar

Uzun Zamandır Paylaşmamıştım...

Kentler ve Gölgeler...
Halide Edip Adıvar...






İpek Çalışlar anlatıyor.
Zevkle izliyorum...

E Bu Çok Doğru Bak...


Aret Vartanyan...


"Satır Arası..." ndan...


Göksel Baktagir - Kürdilihicazkar saz semaisi - Meltem

Günaydın Mutlu Pazarlar...


Nereye bakıyor acaba?
Bir kuş mu gördü, ya da bir böcek mi?
Bilinmez ama bu kadar güzel varlıklar oldukları için kendilerini de iyi sevdiriyorlar.
"Heey orada neler oluyor?..."
Der gibi bakıyor bence.
O minik kafasından neler geçiyor acaba?
Konuşabilseydi neler anlatırdı acaba?
Hepsi bir muamma.
Kedi davranışlarını çözemiyorum bir türlü oyun mu oynuyor, intikam mı alıyor.
Ama bildiğim bir şey var ki çok akıllılar.
:)
Kedileri seviyorum.
Kendi ooolucuuumu da.

***


Pazar sabahımızı zevkle geçireceğimiz kahvaltı saatleri gelsin bakalım.
Hepimize mutlu, huzurlu, hayırlı sabahlar...

***


Berksan...
"Duman..." Diyor dinleyelim...

Döndün sırtını gittin
Sana hep açık o kapıdan 
Umut bırakmadan 
Ve bu kalan bana paramparça 
Avuçlarımda bir boşluk 
Gözyaşlarımla susup coştuk 
Yandı ya kalbim dumanımı izle bana gel
Kırdın ya kalbimi her zerresi için yine gel...

:)

9 Ocak 2016 Cumartesi

Günaydın...


Elma şekeri... 
:P

Siz de küçüklüğünüzde elma şekerinin sadece şeker kısmını yemeyi seven, elmasını hiç sevmeyenlerden misiniz?
O halde neyi anlatmak istediğimi anlamışsınızdır.
Elma şekeri görünüş itibariyle çok albenili, lezzetli, harika bir tatlı.
Ama şeker bitip de elmasına geçildiğinde meyve şekeriyle uyumsuz olan ekşiliği
ağızlarda kekremsi bir tat bırakır.
Ve sevmezsiniz gördüğünüz ilk çöpe atıverirsiniz gider.
Galiba ben lezzeti arkaya bırakanlardanım.
Hani yumurtanın sarısını sonra yiyen, en lezzetli lokmayı sonraya bırakanlardan.
Keşke hayatta da böyle seçeneklerimiz olsaydı.
İyi ve mutlu günlerimizi sonraya bırakabilseydik.
Bazen başarı hikayelerini okumak zevk verir insana, ama 
başarının gittikçe düşmesi ne yazık ki tadını kaçırır.
Bir elma şekerinden yine nerelere geldik?
Hayırlı, mutlu, sağlıklı, (biraz ütopik ama) hep elma şekerinin şekeri gibi tatlı bir hayat olsun hepimize...

***


İstanbul Arabesque Project...
"Doktor" diyor.
Arabesk sevenlere gelsin...

8 Ocak 2016 Cuma

Viza - Mediterranean Thief

Kuzucuumun...

Bugün doğum günü.
Annem benim minicik bebekliği, herşeyi gözümün önünde kuzucuum benim...
Seni çok seviyorum annem.

Hayırlı Akşamlar...


Umut ne güzel bir kelime.
Anlamını düşününce hele.
Gözlerinizi alabildiğince uzağa odaklamak, olabileceklerin en iyisini istemek.
Bir umuttur mesela, ya da bu yaprağı hala dalına tutunma çabası da umut.

Umudumuzun kırılmadığı güzel günlere...

***

Mutluluğun gözü kördür, 
Yalnızlık sağır. 
Ondandır biri tökezleyerek yürür, 
Öbürü uykusunda bile bağırır. 
Mutluluk yalnız kendisini görür; 
Unutur bu yüzden ilkin kendisini. 
Yalnızlık kendi tutukluğunda özgür, 
Boyuna bekler dönsün diye sesini. 
Mutluluk alışır kendisine, ölümden beter; 
Borçsuzluğuyla övünür, ama kedisi doğurmaz. 
Yalnızlığın gidecek bir yeri yoktur; 
Boyuna kapısına döner, açan olmaz. 
Mutluluğun mezarları, yalnızlığın heykeli var.. 
Her ikisinin de saksılarında çiçek. 
Biri hep başka bir renkle solar, 
Öbürüyse ha açtı, ha açmayacak.

Özdemir Asaf


***


Viza 06...
The Girl That Doesn' t Exist...
Dinleyelim...

7 Ocak 2016 Perşembe

Merhabalar...


İyi akşamlar hepimizeee...
Renkli fotoğraflarda gördüklerimizin aksine bu fotoğrafın sadeliği ne güzel...
Özledik mi güzel çiçeklerin olduğu, yaprakların olduğu günleri.
Mutlu ve esenlik dolu günler dilerim.

***


Cesaria Evora & Eleftheria Arvanitaki...
"Sodade..." Diyor dinleyelim...

6 Ocak 2016 Çarşamba

Montessori Ne Demek?...

İtalya'nın ilk kadın doktoru olan pedagog ve antropoloji profesörü Maria Montessori bin dokuz yüzlü yılların başında çocukların bireyselliğine dayanan bir pedagoji geliştirdi. Montessori, yaptığı çalışmalar sonucu sanıldığının aksine çocukların ödüllerden, cezalardan, yetişkinlerin programladığı eğitim anlayışlarından, hatta oyuncaklardan, şekerlemelerden, öğretmen masasından ve toplu derslerden hoşlanmadıklarını tespit etti.
En temel öğesi özgür seçim ve her çocuğun kendi hızında ilerlemesi olan bu sistemde tamamen çocuğa uygun olarak hazırlanmış bir çevrede, çocuğun kişiliğini oluşturması için özgürlük tanınan, kişiliğinin gelişimini destekleyen, bireye özgü bir eğitim veriliyor. 76 ülkede binlerce okulda uygulanan Montessori sistemi son yıllarda ülkemizde de sıkça anılmaya başladı.
Klasik eğitim anlayışından çok farklı bir anlayışla işleyen sistemde masa temizleme, toz alma, düğme iliklemek, fermuar çekmek veya kemer takmak gibi günlük yaşam aktiviteleri ile çocuğun el-göz koordinasyonu geliştirilirken, aynı zamanda el bileği ve parmak kasları güçlendiriliyor. Çocuklar tüm faaliyetleri deneme yanılma yöntemiyle ve uygulamalarla öğreniyor.
Montessori, duyu eğitimi üzerinde duran, tüm duyu organları için eğitici materyaller geliştirmiş bir sistem. Soyut matematiksel kavramları somutlaştırarak matematiksel düşünmeyi geliştiren ve coğrafyayı çocuğa duyuları aracılığı öğreten bir metot. Mesela bir yerküre maketinde dünya üzerindeki kara ve su bölümleri dokunma duyusu ile tecrübe ediliyor. Başka bir materyalde denizler, kıtalar, ülkeler, şekilleri ve renkleri ayrılarak gözlemleniyor. Sistem sınıf mantığıyla işlemiyor, her çocuğun bireysel farklılıkları ve hızına göre eğitim alma hakkı savunuluyor. Montessori'de çocuklar sınıflarda sıralara sabitlenmiş bir biçimde, bir öğretmenin tek tip uyguladığı bir eğitime tabi olmuyor. Sınıflarda klasik sıralar ve tahta yok. Karışık yaş gruplarından oluşan sınıflarda çocuklar özgürce hareket ederek kendi seçtikleri eğitici materyallerle, kendi istedikleri sürede meşgul oluyorlar. Sonrasında sınav, ödül ve ceza kullanılmak yerine her çocuğun gelişimi kendi içerisinde değerlendiriliyor.

Halil Cibran...

Evim der ki, "Beni bırakma, çünkü burada senin geçmişin yaşıyor." Yolum der ki, "Gel ve beni izle, çünkü ben senin geleceğinim." Ve ben hem eve, hem de yola derim ki, "Benim ne geçmişim, ne de geleceğim var. Eğer kalırsam, kalışımda bir ayrılış vardır; gidersem, ayrılışımda bir kalış."
Halil Cibran...

Tebessüm...

Ne güzeldir bir tatlı tebessüm.
İnsana moral aşılar, sevgiyi öğretir.
...


Zeki Müren' den dinleyelim...
"Bir Tatlı Tebessümün Bin Vuslata Bedeldir..."

Yine Yeni Yeniden...

Boncuklarımlayımmm...

Hepimize Hayırlı Akşamlar...


Merhabalar efeniiimmm...
Bugün Çarşambaydı üstelik 2016 nın 6. günü de bitmek üzere.
Ne çabuk geçiyor zaman öyle değil mi?
Neden böyle oluyorsa yıllar geçtiği için sanırım.
Güzel bir akşam bizi bekliyor.
Sevgi ve muhabbetle...


Gülşen' den dinleyelim...
"Can Gidiyor..."
Ne güzel söylemiş içli içli...

5 Ocak 2016 Salı

İyi Akşamlar Hepimizeee...


Mutlu akşamlarımız olsun.
Ne güzel bi akşam bol yağmurlu ve soğuk...
:))))
Bazen sadece pencereden dışarı bakıp susar insan.
Susmak güzeldir, özellikle yağmurun yağışını izlerken...

***


Halil Sezai...
"Sana Dokunmak..."
Dinleyelim...

4 Ocak 2016 Pazartesi

Uykuu...


Gelmiş gelmiş...
İyi geceler hepimize...



Husnu Senlendirici - Avare


Klarneti konuşturmuş resmen...

ARASH feat Helena - ONE DAY (Official Video)

Edip Cansever...

Bu aralar ellerim hep üşür benim. 
Doktor kansızlık der, ben sensizlik derim.

Edip Cansever

Grup Abdal - Sifa Istemem Balindan

İyi Akşamlar...


Bugün sabah saatlerinde nihayet karla uyandık.
Zaman zaman hızlı, zaman zaman aheste yağan kar akşam saatlerinde yağan yağmurla birlikte yerini erimiş ıslak caddelerdeki su birikintilerine bıraktı.
Yorgun geçen bir günün ardından (tabii ki hastaneden bahsediyorum) akşam huzuruna, evime dönmenin mutluluğuyla güzel akşamlar diliyorum.
Sevgi ve muhabbetle...

***


Mesel...
"Getme getme..."
Diyor dinleyelim...