O da her sene olduğu gibi çıkıp gelmişti.
Yaşananlar kötüydü sadece o kadar.
Saçımı kendim kesmeyi öğrendim bu yıl, çocuklarım için Maaşallah başarılı bir yıl oldu.
Ama annemciimi kalp kriziyle, teyzemi ve dayımı da covit le kaybettim.
2021 bol şansla gel lütfen.
Sabaha karşı vefat eden dayımın haberi üzerine bu yıl üç kardeşin üçünün de gitmesi çok üzdü.
Allah yattıkları yerde rahat ettirsin.
Hastalıklar, hastalıklar ardı ardına yaşadığı sorunlar ve bu sabah veda...
Hepsinin de alın dünya sizin olsun ben gidiyorum der gibi bırakıp gitmeleri insanın içini burkuyor.
Büyük teyzem 8 yıl olmuş, annem 9 ay, küçük teyzem 1 ay ve bugün dayım Allah kabrinizi nur etsin has yerlerde kavuşun inşallah.
İnsanların bu yılı unutamayacağı kesin çünkü bir çok eve düştü acı alev alev.
***
Hava dışarıda bahar gelmiş gibi.
Yemek masasının üzerindeki orkidelerimizin tomurcuklandığını görüp hevesle hepsini kontrol ettim.
Yılbaşı gelmiş neredeyse tepe tepe kar olacağı yerde balkonda otursak oturulacak gibi güzel bir hava insanın gamını kasavetini alıyor, bitkinliğini alıp götürüyor sanki.
Yaprak döker bir yanımız, bir yanımız bahar bahçe...
Öyle mahzun, öyle garip… Nerede olursan ol, İçerde, dışarda, derste, sırada, Yürü üstüne üstüne, Tükür yüzüne celladın, Fırsatçının, fesatçının, hayının… Dayan kitap ile Dayan iş ile. Tırnak ile, diş ile, Umut ile, sevda ile, düş ile Dayan rüsva etme beni.
Nereden geldiyse aklıma bu oyuncak bebek dün akşam fotoğrafını bulup kaydedip yatmışım.
E bugün de onunla ilgili bir yazı yamak şart oldu tabii ki.
:)
Ben akran olup da bu bebekten olmayan yoktur sanırım.
Baya basit bildiğimiz naylon bebek...
Kalitesiz bir plastikten yapılan saçları bile aynı plastik üzerinde kabartma şeklinde olan, kaşı, gözü, dudakları bir boyayla sabit naylon bebekten bahsediyorum.
Ne giysiler giydirirdim, ne kundaklara sarardım aaahhh ah.
Bir tane bebeğim vardı daha başka bir sürü oyuncağım da vardı ama o bebeğim bir taneydi.
Gerçek insan bebeği boyutlarında.
Kendim bir anne boyutunda değildim ama bir anne titizliğinde üzerine titrerdim. (Gerçi o yaştaki çocuklar daha kendileri çocuk, bebeklerle bu kadar annelik duygusu aşılamak iyi midir, kötü müdür bilemediğim bir şey ama o anaç duyguların gelişmesi için tetikleyici bir sebep oldu sanırım.)
Her neyse benim bebeğim çok nazlıydı göbeğinde yuvarlak bir düdükle önce yüzüstü sonra sırtüstü çevirince düüüüt diye ağlama sesine benzer bi ses çıkarırdı.
Eski bohçalar, annemin toz bezi olsun diye ayırdığı eski atletler, kazaklar, kumaş parçaları benim bebeğimin giysileri ve kundağı olurdu.
Ağzına ve altına birer delik açmıştım :)))) su döktüğümde bezi ıslanır ve ben de tüm marifetli anneler gibi bezini değiştirirdim.
Yalnız kalmayı çocukluğumda çok severdim ince, uzun balkonun köşesi iki taraftan kapalı olunca diğer tarafına da perde tutturup bir kapı girişi yapmıştım orası benim evim, odam, dünyam olmuştu.
Bir demirden diğerine kurduğum salıncakta hem kendim uzanır yatardım, hem de kucağımdaki bebeğim.
Şimdi düşünüyorum da kendi kendini oyalamak farklı bir meziyetmiş.
O zamanlar aldığım hazzı anlatmak için kelimelerin gücü yetmiyor.
Diğer oyuncaklarım dedim de özelliklerinden hiç bahsetmedim. Demir metalden yapılmış sanırım yurt dışından getirilmiş, bir şekilde de annem onu satın almış, fırın gözünün kapağı açılabilen bir adet kuzinem vardı beyaz. Üzerindeki askılarda kevgir, kepçe, servis kaşığı, servis çatalı dururdu. Minik minik alüminyum tencerelerim vardı kapaklı. Bir masa ve dört sandalyesi vardı ve ayrıca büyük bir ahşap karyola. Üzerindeki yatağı yün doldurulmuş, kaneviçe işlemeli çarşafı, ince uzun bütün yastığı, annemin özenle diktiği yorganı ile sanırım 30x30 boyutlarında bir karyolaydı o. Plastik kapaklar, başka oyuncak olabilecek her şeyim vardı ama bebeğim gibisi yoktu :) en çok onunla vakit geçirmişimdir çocukluğum boyunca.
Günler o çocukluk yaz günleri... Çok uzuuuuun uzun geçerdi. Şimdiki gibi göz açıp kapayıp hoop Pazartesi, hoop Cuma olmazdı.
Okul olduğu zamanlar değil ama yaz tatillerinde ben Pazar günlerini daha çok severdim sanki. Tüm gün zamanlar ve hayaller benimdi.
Düşünüp, hayallerimizi kurduğumuz dünyamızın bozulmaması ve bizleri hayal kırıklıklarından uzak tutacak her şeyin gerçekleşmesi dileğimle.
Sevgi, selam ve selametle
Pazar günlerimiz güzel geçsin...
***
Ve çok büyük hayranı olduğum
Haluk Bilginer...
"Böyle Bir Kara Sevda..."
Diyor dinleyelim.
Harika söylemiş gözlerim kapalı dinliyorum şu an... :)
Kenan Rıfai’ye “Tasavvuf nedir?” diye sormuşlar. “İncinmemek
ve incitmemektir” diye yalın bir cevap vermiş.
Tasavvuf kişinin kendisine AYNA tutup, kendi içsel yolculuğunu
yaparak kâmil insan olma çabasında, inisiyatik süreçle başlayan,
mertebeler halinde ilerlenen bir denge yoludur.
Tasavvufa ben GÖNLÜMÜN KAAN’ı diyorum. Çünkü bana göre insanın
beden-akıl-ruh olarak abir edebileceğimiz üç temel yönüne denk gelen
bilim-felsefe-inanç kavramları, ilahi Aşk ve tevhid olmadan tamamlanmıyor.
Her üç birbirine zıt görünen alan bana göre birlikte döngüsel olarak kullanılmadan
insanın tekamülü holistik olarak başarıya ulaşamaz ve zıtlıkların birliği
yani tevhide götüren Aşk, bu üçgenin ortadaki denge ve birleşim noktasıdır.
“Aşk” derken AntikYunan’daki beşerî aşk, yani Eros’tan bahsetmiyorum. Plotinus’un
esrimeler ile anlatmaya çalıştığı İlahi Aşk yani Agape’den, YunusEmre’nin
“ışk”ından bahsediyorum. Leyla’dan Mevla’ya geçişten bahsediyorum. Bu da
Tasavvuf’ta akıldan kalbe geçiş olarak tanımlanan bir süreç.
Sonu VUSLAT ile bitmesini yaz edilen bir AŞK HİKAYESİ’dir Tasavvuf.
Allah beterinden saklasın, 2012-2017 dönemi
boyunca beni sarsan ve ardı ardına gelen zorhayat sınavlarından, şükürler olsun
ki dik ve daha güçlü çıkabilme sebebim, ruhsal ve felsefi çalışmalarıma ek olarak
Tasavvuf felsefesine gönül vermem ve daha önceden içimde hissetmediğim, az birazcık
tatmama izin verilen Aşk’tır.
İzin kavramından bahsetmek önemli. Zira, Rönesans sonrası barut, pusula, tüfek ile
başlayan zenginlik döneminden beslenerek gelişen bilim bizlerinin sana,
dünyaya, hayata ve evrene dair bilgilerimizi artırırken, attığımız Evraka nağraları
entelektüel kibrimizi de tetikliyor. Hal böyle olunca yükselen bireyselcilik
(individüalizm) akımı ile birlikte kendi cüz-i iradesiyle her şeye hükmedebileceği
zannına kapılıyor beşer insan. Hem de kâinat-ı muazzamanın sonsuzluğu içinde bir
kumtanesinden bile küçük bir gezegende yaşarken. İşte bu yüzden evrende her
şeyin üstünde bir plan yapanın olduğunu hatırlayarak külli iradenin izin vermediği
hiçbir şeyin olmadığını ve olamayacağının açizane hatırlamamız gerektiği kanaatindeyim.
Her şey izne tabi.
Haddimize değil henüz Aşk sultanı olmak. Benimkisi sadece hiç okyanusu görmemiş
bir çocuğun şaşkınlıkla “Evraka” deme hali. Ancak buna da şükür.
Bir kere Aşk’ın kokusu değdi mi gönlümüze hadsizce En”el Aşk diye haykırmadan edemedik.
Haykırdım, çünkü benim gibi önceden bu mana kokusunu, ilahi cereyanı bilmeyenler
de bilsinler istedim.
Siz de eğer bu sese kulak vermek ve vermekle de kalmayıp bana katılmak
isterseniz, EN’EL AŞK adlı yeni kitabımı okuyabilirsiniz.
Söz-Müzik: Melek Mosso
Düzenleme: Sabi Saltiel, Velican Sagun, Melek Mosso
Video: Gökhan Fırat by GDF Medya
Bırak esmeyi yağıp üzmeyi
Çiçekler açıyor önünde ezip geçsen de
Ruhum senle tamam, gölge etmem yoluna
Güneş her gün doğar sevgilim istemesen de
Gelip huzurum oldun, aşkla bozdum aklımı
Peşini bırak diyenler söyle haklı mı?
Olsun gecemi gün ettin, adını bal eyledim ömrüme
Varsın görmesin beni gözlerin dengi dengine
Cansın taş batmasın, ayağına acıtmasın asla
Doğum günün kutlu olsun hep sen ol yanımda
Bırak esmeyi yağıp üzmeyi
Çiçekler açıyor önünde ezip geçsen de
Ruhum senle tamam, gölge etmem yoluna
Güneş her gün doğar sevgilim istemesen de
Gelip huzurum oldun, aşkla bozdum aklımı
Peşini bırak diyenler söyle haklı mı?
Olsun gecemi gün ettin, adını bal eyledim ömrüme
Varsın görmesin beni gözlerin dengi dengine
Cansın taş batmasın, ayağına acıtmasın asla
Doğum günün kutlu olsun hep sen ol yanımda
Gelip huzurum oldun, aşkla bozdum aklımı
Peşini bırak diyenler söyle haklı mı?
Huzurlu güzel günler dileklerimle merhabalar efendim.
Bir bundanım olsa güzel olurdu.
Güvenlikli, düzgün yönetimli ve sorunsuz etraftan gelecek şapada, şupada kertenkele ve bilumum haşeratın ulaşamadığı, pisilerin ve köpüşlerin çevresinde gezindiği, arabamızı güvenlice park edebildiğimiz ve balkonundan bakınca karşıda enfes, temiz havalı bir manzarasının olduğu.
Biliyorum çok şey istiyorum ama imkansız mı?
Değil bu isteklerine kavuşmuş, yıllarca yaşayabilmiş yerler var demek ki imkansız değilmiş.
Ama şu anda insanlar işi olsun, yiyecek ekmeği ve barınacak, sığınacak yuvası olsun yeter diyor. Ve evet en birinci işin başı sağlık.
Artık bundan sonrası sağlık şartlarımızı yerine getirdikten sonra istediğimiz sıralar bunlar.
Ümitlerimizin kırılmadan, güzelce ulaşabildiğimiz, iç huzurumuzun olduğu mutlu günlere bir an önce ulaşabilmek ümidiyle...
***
Mehmet Güreli...
"Kimse Bilmez..."
Diyor daha önce de paylaşmışımdır olsun yine paylaştım çok güzel çünkü...
′′Seni sevmeye hazır olmayan insanları serbest bırak
Bu hayatında yapacağın en zor şey.
Seni sevmeye hazır olmayanlara sevgini vermeyi bırak.
Değişmek istemeyen insanlarla zor sohbetler yapmayı bırak.
Varlığına önem vermeyen insanlar için görünmeyi bırak.
İçgüdülerinin etrafındaki herkesin iyi dileklerini kazanmak olduğunu biliyorum, ancak aynı zamanda zamanını, enerjini ve akıl sağlığını çalacak dürtüdür...
Hayatında memnuniyet , ilgi bağlılık ortaya çıktığında, herkes senin kadar dürüst olmayacak...
Bu, kim olduğunu değiştirmen gerektiği anlamına gelmez.
Bu seni sevmeye hazır olmayan insanları sevmeyi bırakman anlamına geliyor.
Zamanını harcadığın kişiler tarafından ince bir şekilde dışlanır, ince bir şekilde aşağılanır, unutulur veya kolaylıkla görmezden gelinirsen onlara ilgini ve enerjini sunmaya devam ederek kendine iyilik yapmazsın
Gerçek şu ki sen herkes değilsin...
Ve herkes senin için değil.
Bu dünyayı bu kadar özel yapan şey, arkadaşlığına, sevgine, dostluğuna önem veren olan birkaç kişiyi bulduğun zaman ve gerçek aşkı ...bunun ne kadar değerli olduğunu bileceksin...
Çünkü olmayan şeyleri tecrübe ettin...
Ama bunu yapamayan birisinin seni sevmesini sağlamak için ne kadar çok zaman harcarsın?
Bu gezegende milyarlarca insan var ve çoğu seninle kendi seviyelerinde sevgi titreşimleri icindeler...
Ama...
Seni yastık, ikinci plan seçeneği, terapist ve duygusal iyileşme stratejisi olarak kullanan insanların mahremiyetinde ne kadar kısa kalırsan senin icin doğru olan bu ...
Denemeyi bırakırsan ilişki biter...
Belki mesaj göndermeyi bırakırsan telefonun günlerce ve haftalarca sessiz kalır...
Birini sevmeyi bırakırsan gerçek olmayan aşk eriyebilir...
Bu bir ilişkiyi mahvettiğin anlamına gelmez!
Bu ilişkiyi tutan tek şey sadece sendin ve sadece senin onu tutmak için tuttuğun enerjiydi.
Bu aşk değil.
Bu bağlılıktır.
İstemeyenlere bir şans vermek istemektir!
Hayatındaki en değerli ve en önemli şey enerjindir.
Bu sadece senin zamanın ve sınırlı...
Bu senin enerjin!
Zamanını senin için uygun olmayan insanlarla geçirdiğin zaman neden bu kadar sabırsız olduğunu anlamaya başlarsın.
Hayatın için, kendin için ve tanıdığın herkes için yapabileceğin en önemli şeyin enerjini her şeyden daha vahşi bir şekilde korumak olduğunu fark etmeye başlayacaksın.
Hayatını güvenli bir sığınak yap,
Sadece seninle uyumlu kişilere izin ver...
İnsanları kurtarmak senin sorumluluğun değil.
Onları kurtarılması gerektiğine ikna etmekten sorumlu değilsin.
Her an insanlar için var olmak ve onlara hayatını vermek senin işin değil..
Çünkü eğer kötü hissediyorsan,
görevde hissediyorsan,
mecbur hissediyorsan
onlara verdiğin iyiliği geri vermeyeceklerinden korkuyorsun...
Kaderin sevildiğini fark etmek
ve hak ettiğini düşündüğün sevgiyi kabul etmek.
Gerçek bir dostluğu hak ettiğine karar ver.... gerçek bir bağlılık,